Milli Tarım Projesi: Adı var, kendi yok ZMO Başkanı Özden Güngör

Konuk Yazarlar
Konuk Yazarlar

Gıdahattı olarak görüşlerini almak üzere “Milli Tarım Projesi’ni nasıl buluyorsunuz?” sorusunu yönelttiğimiz Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, bakın neler söyledi:

Milli Tarım Projesi’ni nasıl buluyorsunuz?

Sorun aslında soruda gizli. Milli Tarım Projesi’ni bir türlü bulamıyoruz. Çünkü projenin adı var, kendi yok ya da duyan var gören yok. Proje; kısaca tanımlamak gerekirse, belirli bir amaca ulaşmak için dikkatlice planlanan ve tasarlanan bir girişimdir. Ortalıkta bir “Milli Tarım Projesi” lafı var, bu projenin ne olduğu, amacı, kapsamı, hedefleri, kapsadığı faaliyetler, bütçesi gibi bir projede olması gerekenlerin yok, bunları bilmiyoruz. En üst düzeyde dile getirilen söylemlerden sadece belli niyetleri öğrenebiliyoruz.

Söylemlerde dile getirilenlerden en önemlisinin, desteklemelerin tarım havzalarına göre yapılacak olmasını anlıyoruz. Yıllardır ODA olarak, tarımsal üretimde üretim planlamasının önemini vurguluyoruz. Bu nedenle desteklemelerin, üretim planlamasını sağlamaya yönelik olarak yapılacak olmasını önemli ve anlamlı buluyoruz. Ancak buradaki temel sorun, proje belli olmadığı gibi Bakanlığın kafasının da karışık olmasıdır.

Tarım havzalarımız neresi?

Bakanlık web sayfasının Konular başlığı altında yer alan Tarım Havzaları kısmında, 30 tarım havzasından ve bu havzalarda desteklenecek 17 adet üründen bahsedilirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Başbakan Yıldırım`ın ve Bakan Çelik`in açıklamalarında 941 havza ve desteklenecek 19 ürün bilgisi yer alıyor.

Tarım havzaları konusundaki bu karışıklık, 5488 sayılı Tarım Kanunu kapsamında 23 Temmuz 2009 tarihli Resmi Gazete’de yer alan “Tarım Havzalarının Belirlenmesine İlişkin”

Bakanlar Kurulu Kararı ile ilan edilen 30 tarım havzasından kaynaklanıyor. Farklılığa yol açan bu durum farklılığın nihayet anlaşılmış olmalı ki, 12 Kasım 2016 tarihli Resmi Gazete’de söz konusu Bakanlar Kurulu Kararında değişikliğe gidilerek, “her ilçe sınırı içinde kalan alan” tarım havzası olarak ilan edildi, 30 tarım havzasını içeren liste iptal edildi. Bakanlık böylece hatasını düzeltmiş olduğunu sanarak rahatladı. “Sanarak” diyoruz, çünkü bir işi bütünlük halinde planlamıyorsanız, ilk düğmeyi yanlış iliklemişseniz, sonraki düğmeyi doğru ilikleyerek, işleri düzeltemezsiniz.

Tarım Havzalarının Belirlenmesine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının dayanağı, 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 14’üncü maddesindeki “Tarımsal üretimin kendi ekolojisine uygun alanlarda yoğunlaşması, desteklenmesi, örgütlenmesi, ihtisaslaşması ve entegre bir şekilde yürütülmesi için tarım havzaları, Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir” hükmüdür. Tarım havzaları aynı Kanunun 3’üncü maddesinde; “Tarımsal faaliyet için, bir veya birkaç il sınırı veya bölge sınırları içinde aynı ekolojik şartları taşıyan ve birbirinin devamı niteliğindeki tarım alanları” olarak tanımlanmıştır. Bu tanım dikkate alındığında, her ilçe sınırı içinde kalan alanı, tarım havzası olarak ilan eden Bakanlar Kurulu Kararının, 5488 sayılı Kanuna aykırı olduğu ortaya çıkmaktadır.

İlçe bazlı tarım havzası olur mu?

Tarım havzalarının iklim, toprak, topografya bilgileri itibarıyla benzer ekolojik özellikleri gösteren, birbirinin devamı niteliğindeki tarım alanları olduğu dikkate alındığında, ilçe sınırları içinde kalan alanların tarım havzası olarak belirlenmesi bilimsel bir belirleme değil, idari bir belirleme olacaktır. Bakanlığın öncelikle, tarım havzalarının belirlenmesi için uzun yıllardır sürdürdüğü alt yapısını geliştirmeye dönük çabalarının sonucunda tespit ettiği 30 tarım havzasından niçin vazgeçtiği konusunda kamuoyunu aydınlatma sorunluluğu ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Eğer tarım havzalarının belirlenmesi bu kadar kolay yapılabilecekse, gereksiz (!) yapılan yatırımların, harcanan emek ve zamanların hesabının verilmesi gerekmektedir.

Görülmeyen, duyulan Milli Tarım Projesi

Milli Tarım Projesi kapsamında dile getirilen konular olarak; üretim desteğinin havza bazlı yapılması, çiftçinin kullandığı mazotun yarısının karşılanması, 184 ovanın SİT alanı ilân edilmesi, mera hayvancılığı, yetiştirici bölgeleri oluşturulması ve piyasadaki dalgalanmaları, değişimleri engellemek ve piyasa düzenini sağlamak için Toprak Mahsulleri Ofisi’nin etkin bir şekilde kullanılması yer almaktadır.

Bu açıklamalardaki temel sorun, iddialı bir şekilde "Milli Tarım Projesi" olarak ilan edilenin, bilimsel anlamda bir proje olmaktan ziyade, bu haliyle bir niyetler deklarasyonu olmasıdır. Projenin en somut verisi olan tarım havzaları hukuki ve bilimsel açıdan sorunludur. Üretim için verilen destekler fındık, çay ve zeytin hariç, sadece tarla tarımına ve sınırlı sayıda ürüne yönelmiştir. Milli Tarım Projesi ile dile getirilen konular ağırlıklı olarak tarımsal destekleme yönteminin değiştirilmesi ile ilgilidir. Verimliliğin ve üretimin artması amaçlandığı halde potansiyel sulanabilir alanların sulamaya açılmasına yönelik yatırımlara, üretici örgütlenmesine yer verilmemiştir.

Üretim planlamasının öneminin anlaşılması, bu konuda çaba harcanması tarım sektörü açısından oldukça önemlidir. Bu planlama yapıldığında gelecek yıllara ilişkin bir projeksiyon yapılması, hedef belirlenmesi gerekmektedir. Açıklamalarda "2023‘te tarımda 150 milyar dolar gelir, 40 milyar dolar da ihracat" hedefinden bahsedilmekle birlikte, bunun nasıl bir üretim yapısı ile gerçekleşeceği, ne tür yatırımlarla sağlanacağı ortalıkta bir proje olmadığı için belli değildir.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı belirsizlikleri ortadan kaldırmak için bir an evvel değerlendirme ve katkılara açık, bilimsel esaslara göre hazırlanmış, sektörü ve kamuoyunu bilgilendirici, bir "Tarım Projesini" kamuoyu ile paylaşmalıdır.

Tarımın sorunları ötelenemez hale gelmiştir

2003 – 2015 döneminde Türkiye, tarım ve gıda ithalatı için yabancı ülkelere 400 milyar TL para harcadı. Aynı dönemde iktidarın tarıma verdiğini iddia ettiği toplam nakit destek miktarı 79 milyar TL düzeyinde kalmıştır.

Türkiye; Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna’dan buğday, İngiltere ve Hırvatistan’dan arpa, Gürcistan’dan saman, ABD, Yunanistan, Türkmenistan ve Hindistan’dan pamuk, Arjantin’den soya, ABD, Arjantin ve Brezilya’dan mısır, ABD Vietnam, İtalya ve Tayland’dan çeltik ve pirinç, Etiyopya, Bangladeş, Mısır ve Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan nohut ve yeşil mercimek, ABD, Ukrayna ve Kanada’dan bezelye, Bulgaristan’dan kurbanlık koyun, Şili, Uruguay ve Fransa’dan büyükbaş hayvan, Bosna Hersek’ten lop et ithal eden bir ülke haline düşürüldü. Çok değil 30 yıl evvel hayvancılıkta hem kendine yeten hem de komşu ülkelere canlı hayvan ve lop et ihraç eden Türkiye, bu politikalar nedeniyle hem net ithalatçı hem de dünyanın en pahalı kırmızı etinin satıldığı ülke haline gelmiştir.

Son 14 yılda Türkiye’nin işlenen alan büyüklüğü 27 milyon dönüm azalmıştır. Mera alanlarımız 14 milyon hektar alana düşmüştür. Türkiye, artık, her yıl 4 milyon ton düzeyinde buğday ithal eder bir ülke konumundadır. Baklagillerin anavatanı olan Türkiye, çöken üretimle, tüm baklagil ürünlerinde de net ithalatçı olmuştur.

Türkiye, tarımsal hammadde dış ticaretinde, yıllara göre değişmekle birlikte ortalama 1 milyar dolarlık ihracat, 8 milyar dolarlık ithalat yapmakta ve 7 milyar dolar düzeyinde net açık vermektedir.

Ve son olarak, bu iktidarın mazota verdiğini iddia ettiği destek miktarı 2014 yılında 646, 2015 yılında 700, 2016 yılında ise 740 milyon TL’dir. Sözü edilen her bir yılda, mazot üzerindeki dolaylı vergiler nedeniyle çiftçiden alınan vergi miktarı 9 milyar TL dolayındadır. Verdiğinin 12 katını alıp, buna rağmen destek verdiğini iddia etmek maalesef bizlere inandırıcı gelmemektedir.

Özden Göngör

Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı

- Gıda Hattı, Konuk Yazarlar tarafından kaleme alındı
https://www.gidahatti.com/makale/11543385/konuk-yazarlar/milli-tarim-projesi-adi-var-kendi-yok-zmo-baskani-ozden-gungor