Ticaret Bakanlığı’nın ayçiçeği, pamuk, fındık, zeytin gibi dış ticarete de konu olan stratejik tarım ürünlerine ilişkin raporlarında, çarpıcı tespitlere yer verildi.
Ticaret Bakanlığı Esnaf, Sanatkarlar ve Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü’nün 2019 yılı ürün raporları, Bakanlığın internet sitesinde yayımlandı.
Türkiye’nin üretiminin yanı sıra ihracatında da söz sahibi olduğu ya da tarımsal ürün ithalatında başı çeken Kuru İncir, Fındık, Zeytinyağı, Pamuk, Ayçiçek, Tiftik, Kuru Üzüm, İpekböceği ve Gül Çiçeği raporlarında, çarpıcı tespitler yer aldı.
İşte sorunlar ve çözüm önerilerine de yer verilen raporlardan bazı tespitler:
Kuru İncir Raporu
İncire jeotermal kokusu siniyor!
Aflatoksin birçok gıda maddesinde olduğu gibi incirlerde de oluşmakta, tüketim aşamasında insan sağlığı ve dış satım açısından sorun yaratmaktadır.
İncir üretiminin yoğun olarak yapıldığı Ege bölgesinde, jeotermal enerji üretimi nedeniyle, uzak mesafelerde dahi jeotermale özgü koku yoğun olarak hissedilmektedir. İncir üretiminin, toz ve çevresel atıklardan olumsuz yönde etkilenmesi sebebiyle önlem alınması gerekmektedir.
İncirin iç tüketimi yetersizdir. Gıda sanayicilerimizin bu ürüne ilgi göstermesi sağlanarak, özellikle incir ezmesinin pasta ve bisküvi sanayinde değerlendirilerek tüketimi artırılmalıdır.
İç piyasaya sunulan ürünlerde aflatoksin kontrolü yapılmıyor
Yurt içi tüketiminde en önemli sorunların başında aflatoksin sorunu gelmektedir. İhraç edilen incirler büyük bir titizlikle kontrolden geçirilmektedir. Ancak, ülkemizde, aflatoksin limitleri belirli olmasına rağmen, yurt içinde incir pazarlayan kuruluşların birçoğu, hiçbir kontrol yapmadan ürünü iç pazara sürmektedir. Yurt dışına gösterilen özen iç piyasada da gösterilmeli ve tüketici korunmalıdır.
Kuru incirde özellikle rekoltenin yüksek olduğu yıllarda, iç piyasa veya ihraç fiyatlarında yaşanan dalgalanmalara da bağlı olarak stok sıkıntısı yaşanmaktadır. ABD ve AB’de uygulandığı gibi bir stok kurumunun oluşturulmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
İhracatı gerçekleştirilen kuru incir partilerinden bazılarının, uygulanan aflatoksin limitleri nedeniyle AB’ye girişine izin verilmemekte ve bu durum ihracatımızı olumsuz etkilemektedir. Badem, fındık ve antepfıstığı için yükseltilen aflatoksin limitlerinin, kuru incir için de geçerli hale getirilmesi sağlanmalıdır.
Önümüzdeki dönemde aflatoksin kontrollerinin AB’deki nihai varış ülkesi gümrüğünde değil, AB’ye ilk giriş noktasında (karayolu ile Bulgaristan ve Yunanistan, denizyolu ile ilgili ülke limanı) yapılması yönündeki mevzuat değişikliği planları, kuru incir ihracatımızı daha da zorlaştıracak sorunlar arasındadır.
Tarımsal ürünlerde uygulanan ihracat iadesi yardımlarından yararlanan ürünler kapsamına kuru incirin de dahil edilmesi yararlı olacaktır.
Kuru incirin Tarımsal Sigorta kapsamına alınması, incir üreticisinin riskini en aza indirecektir.
Kuru İncir Tanıtım Grubu oluşturulması sektör için yararlı olacaktır.
Fındık Raporu
Türkiye fındık üretiminde ilk sırada, iç tüketim yetersiz!
Dünya fındık üretiminin yaklaşık %70’i ülkemizde gerçekleştirilmektedir. Ekonomik olarak 400 bin aile, yaklaşık 700 bin hektar alanda fındık üretimiyle uğraşmaktadır. Yıllara göre değişmekle beraber, son on yıllık ortalamaya göre 570.000 ton fındık üretilmektedir.
Ülkemizde fındık tüketimi oldukça düşük düzeyde kalmaktadır. Yılda 80 bin ton civarında fındık tüketilmekte, kişi başına tüketim miktarı 500 – 600 gr civarında kalmaktadır.
Fındık ihracatında fiyat istikrarı sağlanamadı
2019 sezonunda 320 bin ton fındık ihracatı ile 2 milyar 28 milyon dolar döviz girdisi elde edilmiştir. Tarımsal ürün ihracatımızda fındığın payı yaklaşık %15-20’dir. Fındık ihracatımızın büyük bir kısmının belli ülkelerde yoğunlaştığı ve belirli pazarlara bağımlı olduğu gözlemlenmektedir. Önemli bir kısmı Avrupa Birliği üyesi olan ve Batı Avrupa’da yer alan bu ülkeler, aynı zamanda dünyanın en büyük çikolata üretici ülkeleri ve pazarlarıdır.
Dünya fındık fiyatlarının belirlenmesinde Türkiye’de oluşan iç piyasa fındık fiyatları etkin rol oynamaktadır. İhraç fiyatlarımızın yüksek olması durumunda, en büyük rakiplerimiz olan İtalya ve İspanya, AB’nin sağladığı destekler ve nakliye avantajlarını kullanarak daha düşük fiyatla satış yaparak stoklarını eritmektedirler.
Sektörün sorunları
Geçmişte uygulanan politikaların bir sonucu olarak üretim alanları genişlemiş ve verimli taban arazilere kadar yayılmıştır.
Üretim alanlarının genişlemesiyle iklim koşullarına bağlı olarak arz fazlası sorunuyla karşılaşılabilmektedir.
İç tüketim gereken ölçüde artırılamamıştır.
İhracat fiyatları istikrara kavuşturulamamıştır.
Fındık işleme sanayinin istenen seviyede gelişmediğinden fındık katma değeri yüksek bir ihraç ürünü haline getirilememiştir.
Bir kısım fındık üreticisi büyük kentlerde ikamet etmekte ve fındığı ek gelir olarak görmekte olduğundan, ürünlerini bekletmeksizin düşük fiyatlarla piyasaya arz etmektedir. Bu durum geçimini sadece fındıktan sağlayan üreticileri olumsuz etkilemektedir. Tarımsal faaliyetin başında bulunmayan, verimliliği ilke edinmeyen, resmi ikamet adresi ve sosyal güvencesi bakımından çiftçilik yapma imkanı olmayan kişilerin, üreticilere yönelik desteklerden yararlandırılmaması, bu tür desteklerin maliyetini de azaltacaktır.
Zeytin ve Zeytinyağı Raporu
Rekolte tahminleri ve verilerin doğru belirlenmesi!
Rekolte tahmin çalışmaları, uzmanların sadece tecrübeleri ve gözlemlerine dayanarak yapılmaktadır. Başta ağaç sayısı olmak üzere, sektördeki verilerin doğru olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Türkiye’de mevcut zeytin ağaçlarının yaklaşık yüzde 75’nin meyilli arazilerde bulunması mekanik hasat bakımından sınırlayıcı bir faktördür.
Üreticiler en kolay Gemlik Fidanını bulabildikleri için birçok yere bu zeytin çeşidini dikmektedirler. Mevcut zeytin çeşit ve tipleri belirlenmeli, sertifikalandırılmalı ve genetik haritaları çıkarılmalıdır.
Coğrafi yöre ile özdeşleşmiş çeşitlerin diğer bölgelere dikimi engellenmelidir.
Ülkemizin zeytin gen kaynaklarına sahip çıkılmalı ve fidan ithalatı yasaklanmalıdır.
Taklit ve tağşişin önlenmesi
Taklit ve tağşişin önlenmesi için ürünlerin tarladan sofraya ürün izlenebilirliğini sağlamak üzere ÜDTS’de yapılan yazılım güncellenmeli ve uygulanmalıdır.
Gübreleme ve ilaçlama yetersizdir ve tekniğine uygun yapılmamaktadır. Analize dayalı gübreleme teşvik edilmeli, ilaçlanan alanlar genişletilmelidir.
Zeytinliklerin yüzde 92’si sulanmamaktadır. Atıl vaziyetteki mevcut su kaynaklarından mutlak surette yararlanmalı, damlama sulama gibi modern sulama yöntemlerinin kullanılması desteklenmelidir.
İtalya ve İspanya’da ağaç başına verim 45-50 kg iken, ülkemizde ise bu rakam 1/3’ü oranında olmaktadır. Bölgelere ve zeytin çeşitlerine göre uygun toplu ve tek tip budama uygulamaları benimsetilmeli, yaşlı ağaçlar kademeli olarak gençleştirmelidir.
Zeytinyağı işletmelerinde oluşan atık zeytin karasuyu, içerdiği organik kirlilik nedeniyle çevre kirlenmesine yol açmaktadır. Karasu sorunu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından da ele alınmakta ancak, bir türlü çözüm bulunamamaktadır.
Kalite kayıplarının önlenmesi için zeytinyağı depolama sistemlerindeki bozukluk giderilmeli, zeytinyağlarımız, azot korumalı paslanmaz çelik tanklarda korunmalıdır.
Pazarlama sorunları
Halen 15- 20 bin ton civarındaki markalı ve ambalajlı zeytinyağı ihracatının artırılması için teşvikler geliştirilmeli, Türk zeytinyağı imajı oluşturulmasına yönelik tanıtım çalışmaları desteklenmelidir.
Ülkemiz zeytinyağı tüketimi düşüktür. Son yıllarda tüketimin arttırılmasına yönelik girişimler sonucunda, zeytinyağı tüketiminde artış eğilimi bulunduğu görülmektedir. Ancak zeytinyağı kullanma alışkanlığı olmayan tüketici kesimin, fiyat hareketleri karşısında zeytinyağından vazgeçmesi kolay olmaktadır.
Kaliteli iç tüketimin arttırılması için tanıtım yapılmalı, zeytin ve zeytinyağında sağlık beyanı yapılmasına izin verilmelidir.
Gıda Polisi uygulaması
Zeytinyağının önde gelen sorunlarından birisi de tağşişdir. Piyasa düzenli olarak takip edilerek, tağşişli yağ üretim ve satışı engellenmelidir. Tağşişli yağla ilgili kamu denetimleri artırılarak etkin hale getirilmelidir.
Zeytinyağının İspanya ve İtalya’da olduğu gibi başka sıvı yağlarla karışık olarak zeytinyağı adıyla satılması yasaklanmalıdır. Zira zeytinyağı fiyatı bitkisel yağ fiyatının 5 katıdır. Karıştırılıp satılması hem standartlara aykırı hileli bir durumdur hem de ekonomik açıdan haksız rekabete yol açarak piyasa dengelerini bozmaktadır. Bu gibi küçük veya büyük sahteciliğe karşı İtalya’da olduğu gibi, “Gıda Polisi” yoluyla savaşmak gerekmektedir.
Pamuk Raporu
Pamuk üretimi stratejik!
Sağladığı katma değer, ihracat ve istihdam hacmi ile ülkemizin lokomotif sektörü olan tekstil sanayimizin stratejik ham maddesi pamuktur. Sektörün başarılarının devamı için, ülkemiz pamuk üretiminin artırılmasının önemi kritik seviyededir.
Ülkemizde pamuk üretiminde son yıllarda bir ivmelenme görülmekle birlikte üretim ihtiyacı karşılama konusunda halen yetersizdir. Lif pamuk üretiminin tüketimi karşılayamaması, yüksek miktarlarda pamuk ithalatı yapılmasına neden olmaktadır. Türkiye dünyanın en büyük pamuk tüketicisi ve ithalatçı ülkeleri arasında yer almaktadır. Özellikle dünya pamuk fiyatlarının yüksek olduğu yıllarda pamuk ihtiyacımızı karşılamanın maliyeti de yüksek olmaktadır. Son yıllarda pamuk ithalatımız 800-900 bin ton civarında olmaktadır.
Türk pamuğunun üretiminde maliyet sorunu vardır. Pamuk üretiminde ülkemiz verimliliği oldukça yüksek olmasına rağmen, girdi fiyatlarının artışı üretimi azaltmakta, sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Pamuk üretiminde önemli ölçüde destekleme primi verilmekle birlikte, yüksek maliyetlerden dolayı desteklerin etkinliği azalmaktadır.
ABD ve Çin’in politikaları, pamukta yerli üretimi tehdit ediyor
Pamuk piyasası, dünyada en fazla ve değişik müdahalelere maruz kalan piyasalardan biridir. Özellikle ABD ve Çin’in stratejik davranışlarının belirgin bir etkileyiciliği ve belirleyiciliği bulunmaktadır. Bunlara bağlı olarak pamukta dış ticaret ve kur politikalarından kaynaklanan sorunlar Türkiye’yi ciddi şekilde etkilemektedir. Bu ülkelerin uyguladığı politikalar (sübvansiyonlu ithalat-ABD GSM kredileri) Türkiye’de yerli üretimi tehdit etmektedir.
Türkiye’de üretici örgütlerinin zayıflaması pamuk üretiminin azalışı ve istikrarsızlığının önemli bir nedenidir.
Kirlilik önemli sorun!
Pamukta standardizasyon ve kalite kontrolü ile kirlilik (kontaminasyon) halen önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu sorunların devam etmesi pamuklarımızın iç ve dış piyasa değerini düşürmekte ve ithal pamukların tercih edilmesine neden olmaktadır.
Ülkemizde pamuk alanlarında ortalama 70 dekar düzeyindeki küçük ve çok parçalı arazi yapısı, pamuk üretiminin ekonomik işletme yapısına dönüşümünü engellemektedir.
Ülkemizde pamuk üretim ve tüketiminin ekonomideki stratejik yeri ve önemi dikkate alınarak, pamuk üretimi tüketimi karşılayacak bir seviyeye getirmek hedeflenmeli, buna göre politikalar geliştirilmelidir. Pamuk üretimi, sadece tarımsal üretim olarak değil; ülkemizde en büyük ihracatı gerçekleştiren ve en büyük istihdam yükünü çeken sektör olarak tekstil sektörüne hammadde temini bağlamında; “ülkemiz için stratejik bir ürün/üretim” olarak benimsenmelidir.
Pamukta kirliliğin önüne geçilmeli, kaliteli üretim artırılmalı, lisanslı depoculuk sistemi yaygınlaştırılmalı ve tek balya standardizasyonuna geçilmelidir.
Yerli sanayicinin yerli hammadde kullanımının desteklenmesi, yurt içindeki pamuk fiyatlarını da olumlu etkileyecek ve ithalatın azaltılması sağlayabilecek adımlar arasında sayılabilir.
GDO’suz Türk pamuğu imajı tüm sektör paydaşlarınca benimsenmeli ve üretimde better cotton uygulamaları dikkate alınmalıdır. Organik pamuk üretimi teşvik edilmeli ve artırılmalıdır.
Ayçiçek Raporu
Bitkisel yağ sektörü neden kırılgan?
Yağlı tohumlardaki üretim maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle dış pazar fiyatlarıyla rekabet edememesi, birim alandaki getirisinin düşük olması sebebiyle, yetiştirildikleri bölgelerdeki alternatif ürünlerle rekabet edememesi, Dünya ham yağ fiyatlarının Türkiye’ye göre daha düşük olması, ürün planlamasının ve yağlı tohum üretimin artırılmasına yönelik politikaların etkin olamaması, Türkiye’de yağlı tohum üretiminin yeterli olmayışının nedenleri olarak sıralanabilmektedir. Yıllardan beri bu üretim açığını kapatabilecek bir çözüm bulunamamıştır. Bu durum, ithalata bağımlı bitkisel yağ sektörümüzü, dünya pazarındaki dalgalanmalara karşı kırılgan kılmaktadır.
Türkiye’de bitkisel yağ sanayinin temel sorunu, hammaddede dışa bağımlılıktır. Ülkemizde bitkisel sıvı yağ tüketiminin önemli bir kısmını yağlık ayçiçeğinden elde edilen ayçiçek yağı oluşturmaktadır. Yurtiçinde tüketilen 1 milyon ton civarındaki ayçiçek yağının yaklaşık 800-850 bin tonu ülkemiz üretiminden karşılanmaktadır. Aradaki yağ açığı yağlık ayçiçeği tohumu ya da ham ayçiçek yağı ithalatı yoluyla kapatılmaya çalışılmaktadır.
Yağlı tohum üretimi artırılmalı!
Yağlı tohum ihtiyacının ülke içinden karşılanması son derece önemli olup ciddi bir ithalat kalemi olan yağlı tohumlarda, üretimi arttırıcı politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Son yıllarda artan rafine ayçiçek yağı ihracat potansiyeli ve biyodizel sektöründen gelecek talepler de dikkate alınırsa ülkemiz yağlık ayçiçeği üretiminin en az 3.4 milyon ton olması gerekmektedir.
Ülkemiz yağlık ayçiçeği üretim miktarının tüketim miktarını karşılayamaması, kırma sanayinin ithal ürünlere bağlı olması ve düşük kapasitelerde çalışması sektörün en önemli sorunudur.
Son derece stratejik bir öneme sahip olan yağlık ayçiçeği ekimi cazip hale getirilerek, üretimin artarak sürdürülebilirliğinin sağlanması için;
Tarımsal destekleme kapsamında yağlık ayçiçeğine prim desteği arttırılarak devamlılığı sağlanmalı, sadece arz açığı olan yağlı tohum bitkilerine hedef odaklı destekleme yapılmalıdır.
Tağşiş ve taklit
Tağşiş probleminin önlenmesi için cezalar caydırıcı olmalı ve Tarım ve Orman Bakanlığı’nca yapılan analiz ve denetimler arttırılmalıdır. Bu kapsamda taklit ve tağşişten ceza alanların başka bir şirketin yöneticileri ya da çalışanları olmalarının ve başka isim altında yeni şirket kurmalarının önüne geçmek üzere çalışmalara başlanmıştır.