Çevre konusunda hazırlanmış İlk örnek çalışma

İlk defa “AB Çevre Politikaları ve Türk Gıda ve İçecek Sanayi Konferansı”nda kamuoyu ile paylaşılan rapor; gıda ve içecek sektörünün tüm paydaşlarının çevreye etkileri konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyor.
TGDF Sürdürülebilir Çevre Raporu, 26 Mayıs 2009 tarihinde Grand Rixos Ankara Oteli’nde gerçekleştirilen AB Çevre Politikaları ve Türk Gıda ve İçecek Sanayi Konferansı’nda duyuruldu. Konferansa Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Hasan Z. Sarıkaya, CIAA Proje Koordinatörü Giorgio Bosetti ve Unilever Türkiye, Orta Asya, İran ve Kafkasya Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Karaca gibi isimler konuşmalarıyla katılırken, bürokrasi, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarından çok sayıda temsilci de ilgiyle takip etti. Konferansı izleyen yerli ve yabancı katılımcılar uzun bir hazırlık döneminin ardından kamuoyu ile paylaşılan “Sürdürülebilir Çevre Raporu”nu; “sektörel bazda bugüne kadar yayınlanmış tek örnek çalışma” olarak nitelendirdi.
Açış konuşmasını yapan TGDF Başkanı Şemsi Kopuz, gıda ve içecek zincirini etkileyen karmaşık yapıya dikkat çektiği konuşmasında, raporun; “Sürdürülebilir çevre ortak sorumluluğumuzdur” ana temasını işlediğini açıkladı. Çevresel etkileri bakımından, “Tarladan Sofraya” gıda zincirinin; Çiftçi, sanayici, tedarikçi, taşıyıcı, perakendeci, tüketici, atık yöneticisi gibi farklı aşamalarda yer alan paydaşlardan oluştuğunu belirten Kopuz; “Çiftçisinden tüketicisine tüm paydaşlar gıda zincirini etkileyen kararları kendi başlarına alıyorlar. Gıda ve içecek şirketlerinin, zincirin bu aşamalarında diğer paydaşlar üzerine çok fazla bir etkisi olmuyor. Ancak bu paydaşların aldığı kararlar, gıda zincirinin performansını da doğrudan etkiliyor” dedi. Bu nedenle çevresel sürdürülebilirlik konusunda tek bir çözümün yeterli olmadığını, gıda zincirinde yer alan her paydaşın hem bireysel hem de bir takım oyuncusu olarak üzerine düşen çok önemli görev ve sorumluluklarının olduğunu belirtti. TGDF’nin Gıda için Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim’in önemini vurguladığını belirten Kopuz; Federasyon olarak ilk defa bu konferansta kamuoyuna duyurulan “Sürdürülebilir Çevre Raporu” ile gıda zincirinin içindeki ve dışındaki tüm paydaşları ortak bir müzakereye ve yoğun bir iş birliğine katılmaya davet etmeyi amaçladıklarını belirtti.
Kopuz; raporun ve düzenlenen konferansın; 27. Fasıl olan Çevre konusunda AB ile yapılacak müzakerelere ve gıda ve içecek üretimi ve tüketiminin sürdürülebilirliğinin sağlanması doğrultusunda yürütülecek tüm çalışmalara katkı sağlayacağını umduklarını belirtti.


Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Kyoto Protokolü ile ilgili çalışmalarına da değinen TGDF Başkanı; Türk Gıda ve İçecek Sanayicileri olarak, Kyoto Protokolü’ne taraf olunmasının uzun vadede ülkemiz ve sanayimiz açısından çok yararlı olacağı görüşünde olduklarını da ifade etti. İklim değişikliği ile mücadelenin küresel bir sorun olduğu temel görüşünden hareketle, Türkiye’nin de bu konuda üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve ilerde özellikle de dış ticaret alanında meydana gelebilecek düzenlemelere karşı hazırlıklı olması gerektiği görüşünde olduklarını belirtti. “İşte bugün düzenlemiş olduğumuz konferans ve hazırladığımız çevre raporu; Protokolün imzasıyla birlikte, bu yönde politika, mevzuat, kurumsal yapılanma ve tedbirler çerçevesinde önemli hamleler gerçekleştiren Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çalışmalarına Türk Gıda ve İçecek Sektörü olarak katkı sağlamayı amaçlamaktadır” dedi.
Bu konuya dikkat çeken bir başka isim de Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Hasan Zuhuri Sarıkaya oldu. Sarıkaya konferansta yaptığı konuşmada, bu tür çalışmaların sektör temsilcilerinin bilgilendirilmesi ve ortak hareket edilmesi açısından Bakanlığının işlerini kolaylaştırdığını kaydetti. Çevre konusunun gıda ve içecek sektörüyle diğer sektörlerden daha iç içe olduğunu vurgulayan Sarıkaya, sektörün hem çevreden etkilendiğini hem de çevreyi etkileme potansiyeli taşıdığını söyledi. Sektörün ham maddesinin tarımsal kaynaklardan sağlandığını belirten Sarıkaya, hava, toprak ve su kalitesinin ürünleri doğrudan etkilediğini ifade etti. Sarıkaya, ”Müşterek çalışarak çevre kalitesini arzu edilen seviyede tutmamız lazım” dedi.
AB Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Konfederasyonu (CIAA) temsilcileri de AB Çevre Mevzuatı ve gıda ve içecek sanayinin aksiyonları konusunda sunumlarıyla, katılımcılara AB’deki gelişmelerle ilgili güncel bilgiler verdiler. CIAA Proje Koordinatörü Giorgio Bosetti, AB gıda endüstrisinin çevre politikalarının temelini “Tarımın çevresel etkiler oluşturan en önemli faktör olması” ve “çevre konusunda bilinçlenen tüketicinin baskısı” konularının oluşturduğunu ifade etti. Bosetti, Avrupalı tüketicinin ürünlerin çevresel geçmişini bilmek istediğini, bu konuda artık daha çok baskı yapmaya başladığını, bu nedenle çevreye yönelik mevzuatların AB gündeminde daha üst sıralarda yer almaya başladığını söyledi.
Karaca: “Felsefemiz kirliliği üretmemek!”
Endüstride Sürdürülebilirlik başlıklı sunumuyla konferansa katılan Unilever Türkiye, Orta Asya, İran ve Kafkasya Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Karaca, çevre korumayı; “Tüketicilerimizin bizden doğal olarak katkı beklediği ve iyi bir iletişimle rekabete karşı avantaj sağlayabilecek maliyetli bir araç” olarak tanımladı. Karaca; tüm dünyada yetiştirilen çayın %12’sini, domatesin %7’sini, bezelyenin %5’ini, ıspanağın ve palm yağının %4’ünü satın alan Unilever’in; kaynakların gelecek nesillere geliştirilerek aktarılmasına önem verdiğini belirtti. Unilever’in çevre politikasının tedarikçilerini de kapsadığına dikkat çeken Karaca; “Sağlık, güvenlik ve çevre koruma gibi konularda, tedarik zincirimizdeki sürdürülebilirlik uygulamalarını da desteklemeye çalışıyoruz. Tedarikçilerimizi sürdürülebilir ekim, biçim ve hasat uygulamalarına geçmeleri için destekliyoruz” dedi. “Felsefemiz, kirliliği üretmemektir” diyen Karaca; Unilever Türkiye’nin 2000–2008 yılları arasında atıkları kaynağında önleme, arıtma ve enerji tasarrufu yatırım ve uygulamalarıyla; üretilen ton başına kükürt dioksit emisyonunda %91; su ve enerji tüketiminde %50; katı atık miktarında %62 ve karbondioksit salımında ise %59 oranında azalma sağladığını açıkladı. “Küresel toplamda da Unilever’in çevreye verdiği etkileri her geçen yıl azalmaktadır” diyen Karaca; Unilever’in 1995-2007 yılları arasındaki çalışmalarının karşılığında: toplam üretimde kullanılan su miktarında %63, toplam atık miktarında %68 ve karbon salımında %39 oranında azalma meydana geldiğini açıkladı.
Hammaddesi doğa
Raporun sunumunu gerçekleştiren Yaşar Holding Dış İlişkiler ve Projeler Koordinatörü Dilek Emil de konuşmasında; hammaddesi doğanın kendisi olan gıda ve içecek sektörü için çevrenin çok daha önemli olduğunu vurguladı. Raporun, Sürdürülebilir çevre için gıda ve içecek zincirinde yer alan her halkanın ortak sorumluluğuna işaret ettiğini ve ortak sorumluluk anlayışı ile sorunların çözümlenebileceğine dikkat çektiğini söyleyen Emil; “Çevreye yönelik mevzuat hazırlanmasında sanayinin iş ortağı olarak algılanması ve mevzuat uygulamalarında yaşanan sıkıntıların sanayi ile birlikte çözülmesi gerekmektedir” dedi.
Gıda güvenliği ve Ambalaj
Konferansta konuşulan bir başka konu da ambalaj ve ambalaj atıkları konusuydu. Konuşmacılar tarafından, gıda güvenliğinin sağlanabilmesinin ve tüketiciye güvenli gıda ulaştırabilmenin en temel koşulunun “ambalaj” olduğuna dikkat çekildi; “Ambalajlı gıda, halk sağlığı açısından en önemli argümanların başında gelmektedir” denildi. Ancak ambalaj atıkları konusunda, Haziran 2007’de yayınlanarak yürürlüğe giren Ambalaj Atıkları Kontrol Yönetmeliği’nin, hemen tüm sektörlerde olduğu gibi gıda sanayinde de bir takım sıkıntılara sebep olduğu belirtildi.