“Su Dostluğu” kavramına gelmeden önce, Türkiye’nin ambalajlı su sektörü pazarına bir bakalım.
Ambalajlı Su Üreticileri Derneği (SUDER) verilerine göre 11 bin kişiye doğrudan, 85 bin kişiye de dolaylı olarak istihdam sağlamaktadır.
Ülkemizde 2013 yılında toplam 10,33 milyar litre ambalajlı su tüketilmiştir.
2014 yılında ise damacana su pazarında yıllık yüzde 2,6, PET su pazarında ise yüzde 5,5’lik bir büyüme gerçekleşti.
Geçen yıl pazarda 10,7 milyar litre şişelenmiş su satıldı ve bu toplam litrenin yüzde 59’unu damacana, yüzde 41’ini ise diğer ambalajlı sular oluşturmuştur. 2014 yılı sonu itibariyle, sektördeki toplam ciro ise yaklaşık 4,2 milyar TL’ye ulaştı.
2014 yılında TÜİK verilerine göre toplam ihraç edilen ambalajlı su 250 bin tona ve toplam ciro ise 42 milyon dolara ulaştı.
Bu yıl da su sektörünün benzer ivme ile büyüyeceği öngörülüyor, ambalajlı su pazarı hacminin yaklaşık 11,1 milyar litreye ve sektördeki toplam cironun yaklaşık 4,5 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor.
Ambalajlı Su Sektörümüz günümüzde yaklaşık yüzde 40 kapasiteyle çalışıyor. Burada sektörün hemen hemen yarısının atıl kapasitede olduğu gözleniyor.
Türkiye’de 2014 yılında ortalama kişi başı ambalajlı su tüketimi 57 litre PET, 81 litre damacana olmak üzere toplam 138 litre olarak gerçekleşti.
Bazı AB ülkelerinde 2014 yılı verilerine göre kişi başı ambalajlı su tüketimi şöyle:
İtalya 186 lt, Almanya 173 lt, Belçika 132 lt, İspanya 115 lt…
Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere ülkemiz kişi başına tüketilen ambalajlı su miktarı açısından bazı AB ülkelerine yaklaşmış, bazılarını da geçmiş bulunuyor.
Önceki hafta Antalya’da Su ve Sağlık Kongresi yapıldı. Sağlık Bakanlığı’nın düzenlediği kongreye SUDER de katkıda bulundu.
Kongre’de sadece içme suyu değil, termal sulardan sulama sistemlerine, su dağıtımından su kültürüne kadar suyun her alanıyla ilgili sunumlar yapıldı ve yorumlara yer verildi.
Kongrenin sonuç bildirgesinde Türkiye için ilk olabilecek kararlar da alındı. Bunların başında “Su Dostluğu” kavramı yer aldı.
Bu konuda, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nca hazırlanan “Çok Paydaşlı Sağlık Sorumluluğunu Geliştirme Programı” iyi bir rehber ve yol gösterici oldu.
İşin sırrı su yönetiminde. Diğer taraftan suyun kültürlere, kültürlerin de suyun algılanmasına etkisi söz konusudur. Bilinçli toplum oluşturma çabalarında “Su Dostluğu” kavramı üzerinde durulması kongrede tavsiye edildi.
Muhtemel ki “Su Dostluğu” üzerine “sudaki ayak izi” gibi insanların katılım ve paylaşımına yönelik yeni bir ölçümleme getirilebilir.
Su Dostluğu kavramı bundan böyle çok konuşulabilir ama şu kararlar da dikkatimi çekti:
. Dünyadaki her insanın temiz ve güvenli suya ulaşımının bir insan hakkı olduğu vurgusu yapılarak, suyun her günümüz hem de gelecek nesiller adına her türlü kirletici ve tehlikelerden korunması gereken bir madde ve varlık olduğu belirtildi.
. “Su ile ilgili tüm tarafların aynı amaç doğrultusunda birlikte çalışmasının zorunlu ve yadsınamaz olduğu açıktır” denilen bildirgede, çok paydaşlı bir yönetim yapısının zorunluluğuna işaret edildi.
. Sağlığı etkileyen en önemli faktörün su olduğu gerçeğinden hareket ederek, merkezi ve yerel yönetimlerin su ile ilgili yönetim mekanizmalarını yeniden ele almaları gerektiğine dikkat çekildi. Aynı bağlamda, yerel yönetimlerin musluktan akan suyun kuşku duyulmaksızın içme ve kullanmaya uygun olmasını sağlamaları gerektiği belirtildi.
. “Su kaynaklarının korunması, su depolarının iyileştirilmesi, bakım ve temizliği ve sürdürülebilir dezenfeksiyon güvenli su temininde önemli sorunlardır” denilen bildirgede, ilgili kurumlarca verilen desteklerde öncelikler sağlanması önerildi.
. Türkiye’nin su zengini olmadığı, aksine su fakiri ülkeler arasında olduğunun üzücü bir gerçek olarak karşımıza çıktığına da işaret edilerek, halkın verimli su kullanımına ilişkin bilgilendirilmesi gerektiği hatırlatıldı.
. Gelecek nesiller ve suyun korunması açısından ise “Ambalajlı su ürünlerinin ambalajlarında çevre ile dost ve geri dönüşümü mümkün olan ürünlerin geliştirilmesi ve kullanılmasının sağlanması”na dikkat çekildi.