Ülker Grubundan Sponsorluk Dersleri….
Türkiye’de 90’lı yıllardan sonra çıkan sponsorluk yasasıyla birlikte gıda firmaları da spora üst düzey sponsor katkısı sağlamaya başladılar.
Aylardır bu sütunlarda sporcu sağlığı ve gıda şirketlerinin sporcu sağlığına katkılarını işledik. Bu kez biraz konumuzun dışına çıkacağız. Aslında dolaylı da olsa bu yazımızda sporcu sağlığını yakından ilgilendiriyor. Sponsorluk ve gıda şirketlerinin spora verdiği sponsor desteğini irdeleyeceğiz.
Öncelikle şu sponsorluk dediğimiz uygulamanın sözlük anlamına bakalım. Sanal dünyadaki Özgür Ansiklopedi Vikipedi şöyle anlatmış sponsorluğu, “Bir kuruluşun belirlemiş olduğu hedeflere ulaşmak için spor, sanat, kültür ve sosyal olaylara çeşitli kişi, kuruluş ve olayları nakdi veya başka türlü desteklerle yapılan tüm faaliyetlerin planlanması, uygulanması ve kontrol edilmesi süreçlerini kapsayan taraflar arasında karşılıklı olarak birbirlerine fayda sağlamaya yönelik yapılan yazılı iş antlaşmalarıdır”
Vikipedi’den alıntılara devam edelim; Sponsorluk türleri, Spor, Kültür ve Sanat, Sosyal Sorumluluk, Çevre ve Sağlık alanında yapılan sponsorluklardır. Sosyal sorumluluk, halkla ilişkilerin en etkili uygulamasıdır. İşletmenin temel işlevleri dışında toplumsal sorunlarla ilgilenmesidir. Bu tip sponsorluklar kurumsal kimliğin güçlendirilmesine katkı sağlar. Reklamı yasak ürünlerin (alkol, sigara, ilaç) tanıtımının, medya reklamından daha ucuz olması, sponsorluğu yapılan etkinliğin daha fazla kitle iletişim aracında yer alması, hedef kitlenin medyadaki reklamlara daha az ilgi göstermesi kitle ile daha güçlü bağ kurulmasının sağlanması gibi nedenler kurumları sponsorluğa iter.
Gıda şirketlerinin spora sponsor desteği sağlamaları 1950’li yıllara kadar gidiyor. Coca Cola ve Pepsi Cola gibi uluslararası içecek şirketleri, Mc Donalds, Nestle gibi yiyecek firmaları özellikle büyük organizasyonlarda (Yaz-kış olimpiyatları, Dünya Şampiyonaları) spora büyük katkı sağlamışlardır ve sağlamaya da devem etmekteler. Çünkü sponsorluk sayesinde tüketiciden çok büyük oranda geri dönüş elde etmişlerdir.
Türkiye’de ise 90’lı yıllardan sonra çıkan sponsorluk yasasıyla gıda firmaları spora üst düzey sponsor katkısı sağlamışlardır. Ülker, Efes Pilsen, Tuborg ilk akla gelenlerdir. Ülker grubu özellikle 2006 yılından sonra spor sponsorluğunda zirveye oturmuş durumdadır. Ülker 2007-2008 dönemi için sponsorluklara tam 50 milyon dolar ayırmış ve bunun 38 milyon dolarını Türk sporuna destek için kullanmıştır. Fenerbahçe’ye Ülker adıyla sponsor olan grup, Galatasaray’a Cafe Crown, Beşiktaş’a da Cola Turka ürünleriyle sponsorluk verdi. Ülker milli takımlarımıza benzeri sponsorluk desteklerini sürdürüyor. Bu konuyla ilgili en detaylı bilgi birinci ağızdan bir süre önce kamuoyuna yansımıştı. Ülker Spor Sponsorlukları Müdürü Hakan Aydınol şunları söylemişti “Ülker sponsorluğa uzun vadeli bir yatırım olarak bakmaktadır. Bugün tüketiciler sadece ürünü satın almıyor, ürünün sunduğu yaşam tarzı, hikayeleri ve duyguları da alıyor. Sponsorluklarla tüketiciyle duygusal bağ ve sevgi markası kurmak istiyoruz. Sponsorluklara 50 milyon dolar ayırdık. Bunun 38 milyon doları Türk sporuna destek için kullanılıyor”. Aydınol, aşk markaları araştırmasına göre Ülker’in “aşk markası” genel sıralamasında %13 ile ilk sırada, Cola Turka’nın da %4 ile 11’inci sırada yer aldığını, erkekler arasında ise oranların arttığını belirtmiş ve “Erkekler sıralamasında Ülker %17 ile ilk sırada çıkıyor” demişti.
Doğrusu şu ki, Türkiye’de büyümek isteyen gıda firmalarının Ülker’den sponsorluk konusunda alacakları çok önemli dersler var. Öncelikle sponsorluk yasasının çok iyi incelenmesi gerekir. Firmaların yaptıkları sponsorluk harcamalarını vergiden düşmeleri mümkün. İkincisi, spora yapılan sponsorluk desteklerinin firmalara geri dönüşü, diğer alanlara yapılanlardan çok daha fazla. Yine Ülker Grubu’nun bu konudaki verileri incelendiğinde sponsorluğun aslında iyi bir yatırım olduğunu görmek mümkün. Öyleyse önerim şu, spor alanında sponsor olmak isteyen gıda şirketleri bu işte müthiş başarı yakalamış olan Ülker Grubu’nun kapısını mutlaka çalsın.