Gıda reklamlarının tartışıldığı TBMM Obezite ile Mücadele Komisyonu’nda konuşan AK Parti Ankara Milletvekili Arife Polat Düzgün, obeziteyle mücadelede hayat tarzı değişikliği ve bu kapsamda “Saat yediden sonra mutfağa girmeyin” tavsiyesinde bulunulduğunu anımsattı. Düzgün, “Oysa reklamlarla mutfağa girmek teşvik ediliyor. O yüzden saat yediden sonra gıda reklamlarının hiç yapılmaması lazım. Ailelerde akşam yatmadan önce bir yemek alışkanlığı ortaya çıkıyor” dedi.
TBMM Obezite ile Mücadele Yöntemleri ve Cerrahi Uygulamadaki Malpraktis İddiaların Araştırılması ve Alınabilecek Önlemlerin Belirlenmesi Alt Komisyonu Başkanı Mihrimah Belma Satır, “Bilim insanları Coca-Cola’nın dünyadaki tadıyla bizdeki tadının farklı olduğunu söylüyor. Fabrikayı ziyarette sorduk, cevap bizi çok tatmin etmedi. Tarım Bakanlığından bilgi istedik” demişti.
“Obezite ile mücadele çok yönlü bir plan gerektiriyor”
Alt komisyonun 6 Kasım’daki toplantısının açılışında konuşan Başkan AK Parti İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır, “Küresel bir salgın olarak karşımıza çıkan ve ülkemizin de Avrupa genelinde maalesef birinci sırada olduğu obeziteyle mücadelenin anne karnındaki bebekten başlayarak kültürel değerlerimize, alışkanlıklarla toplumsal yaşam tarzımıza kadar araştırılması gereken çok yönlü bir plan gerektirdiğini düşünüyoruz” dedi.
Bu nedenle, obeziteyle mücadele konusunda kanuni yetki ve sorumlulukta bulunan bakanlık ve kurumlardan faaliyetleri ve önerileri hakkında detaylı bir rapor hazırlamalarını talep ettiklerini anımsatan Satır, daha önce Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığının raporlarını dinlediklerini söyledi.
RTÜK temsilcisinden gıda reklamları sunumu
Satır, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun sunumunu yapacağını belirterek, sözü RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkan Yardımcısı Murat Ellialtı’na verdi.
RTÜK’ün yasal yapısını anlatarak sunumuna başlayan Ellialtı, programlar yayınlandıktan sonra ilgili yasaya uygunluk açısından yayınları denetleyen Üst Kurulun programlara ve yayınlara daha önceden, yayından önce müdahale yetkisi bulunmadığını vurguladı.
Reklam yayınlarında daha çok sıkıntıyla karşılaştıkları hususların “gizli ticari iletişim, yanıltıcı ve çocukların gelişimine zarar verici yayınlar” olduğunu belirten Ellialtı, obeziteyle ilgili RTÜK Kanunu’nun 9’uncu maddesinin (7)’nci fıkrasında “Genel beslenme diyetlerinde aşırı tüketimi tavsiye edilmeyen gıda ve maddeler içeren yiyecek ve içeceklerin ticari iletişimine çocuk programlarıyla birlikte ve bu programların içinde yer verilemez.” hükmünün yer aldığını anımsattı. Ellialtı, son olarak yönetmelikte yapılan değişiklikle, genel beslenme diyetlerinde aşırı tüketimi tavsiye edilmeyen yağ, yağa dönüşen asitler, tuz, sodyum, şeker gibi gıda maddelerini içeren yiyecekler ve içeceklerin ticari iletişimine bazı kısıtlamalar getirildiğini, bu kapsamda Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan besin profili listesine göre reklam yayınları yapıldığını kaydetti.
Türkiye’de tv izleme oranları
Sunumunda ülkemizde önceki yıllarda günlük ortalama televizyon izleme süresinin 5 saati bulduğunu, son yaptıkları araştırmaya göre 2018’de bu sürenin 3 saat 34 dakikaya gerilediğini belirten Murat Ellialtı, “Ülkemizde dünya ortalamasının üzerinde bir televizyon izleme rakamı vardır” dedi.
Dünya ortalamasının ülkelere göre değiştiğini, ABD’de 8,5, Macaristan’da 4,8, İsveç’te 2, ortalama 2,5 saat civarında olduğunu bildiren Ellialtı, Başkan Satır’ın ABD verisinin doğru olup, olmadığı sorusuna karşılık, araştırmalarına sosyal medya üzerinden tv izlemenin dahil edilmediğini dile getirdi. Satır, “Bana Amerika’daki oran çok şey geldi. Bir Amerikalı günde 8,5 saat televizyon mu seyrediyor? Bu doğru değil bence. Bizdeki rakam düşük, onlardaki yüksek” diye konuştu.
Televizyon izlerken yiyip, içenlerin oranı yüzde 40,9
RTÜK Daire Başkanı Ellialtı, araştırmayla edindikleri bulgulara göre, televizyon izleyenlerin yüzde 40,9’unun televizyon izlerken yeme içme alışkanlığına sahip olduğunu söyledi.
Bunun üzerine araya giren Başkan Satır, “Değerli basın mensupları, bu veriler önemli. Obeziteyi yazacaksınız, bunu yazın, televizyon izlerken yeme içme” ifadesini kullanırken, sunumuna devam eden Ellialtı, obeziyle ilişkili bu durumda risk grupları olarak, televizyon karşısında en fazla vakit geçirenlerin 45 yaş üstü ve eğitim düzeyi düşük insanların daha çok televizyonla zaman geçirdiğine dair bulgular olduğunu kaydetti.
Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe yapılan değişiklikle, “genel beslenme diyetlerinde aşırı tüketimi tavsiye edilmeyen gıda ve maddeler içeren yiyecek ve içeceklerin ticari iletişimini çocuk programlarıyla birlikte ve bu programların içinde yer verilemez” hükmü eklendiğini vurgulayan Ellialtı, bu şekilde çocuk kanallarında ve çocuklara yönelik programlarda kırmızı kategoride yer alan kola, çikolata, cips gibi ürünlerin reklamlarının yasaklandığını bildirdi. Diğer kanallarda bu reklamların yayınlanması durumunda alt bantlarla birtakım uyarıcıların geçmesinin sağlandığını belirten Ellialtı, kırmızı kategoride çikolatalar, şekerler, kekler, tatlılar, cipsler, meyve suları, enerji içecekleri, alkolsüz şekerli veya tatlandırıcılı ürünler ve yenilebilir buzların yer aldığını, altı ay sonra faaliyete geçecek turuncu kategori kapsamında ise tuzlu baharatlı atıştırmalıklar, sütlü içecekler, kahvaltılıklar, yoğurtlar, peynirler ve soslar için Sağlık Bakanlığının besin profilinde yer alan kategoriye uygun olanların reklamına izin verileceğini söyledi. Ellialtı, yeşil kategoride yer alan sade yoğurtlar, ayranlar, sütlü içecekler, meyve, bakliyat gibi ürünlerin reklamlarının serbest olduğunu vurguladı.
Turuncu kategori için tanınan iki yıllık sürenin 27 Mart’ta dolacağını ve uygulamaya başlanacağını bildiren Murat Ellialtı, “Eğer Sağlık Bakanlığının belirlemiş olduğu besin profilindeki yağ ve tuz oranına veya diğer oranlara uygunsa reklamına izin vereceğiz, değilse reklamlarına izin vermeyeceğiz” dedi.
Gıda reklamlarındaki akar bantlar
Akar bant mesajlarına da değinen Ellialtı, şu bilgileri verdi:
“Gıda kategorisi, özellikle çikolata, şekerler için, bunların reklamı yayınlandığında “Sağlığınız için aşırı şeker, yağ ve tuz tüketimini azaltın.”, yine “Sağlığınız için günde 4-5 porsiyon meyve, sebze tüketin.” Mesajları, kekler yayınlandığında benzer mesajlar, cipsler için “Daha az tuz kullanınız ve etiketleri okuyunuz.” mesajı, meyve suları için “Sağlığınız için her gün süt ve süt ürünleri tüketin.” vb. mesajlar, enerji içecekleri için de “Sağlığınız için enerji içeceklerinin aşırı tüketimi önerilmez. Sporcu içeceklerinin aşırı tüketimi önerilmez.” gibi mesajlarımız vardır.”
“Akar bantlar vatandaşı doğru yönlendirmiyor”
Başkan Satır’ın “Bunları olumsuz mesaj olarak gösterdiniz değil mi?” sorusuna Ellialtı’nın, “Bunlar akar bant. Yani bu reklamlar yayınlandığında kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla alt tarafında yayınlanan bantlar. Örneğin, Coca Cola reklamında altta “Daha az şeker ve şekerli ürün tüketilmesi” gibi mesajlar yayınlanıyor” yanıtı, tartışmayı başlattı.
“Başkan – Yani bize de iyice böyle yeme hissini veriyorsunuz.
Mustafa Kendirli (Kırşehir) – Reklam o kadar dikkat çekici ki alttaki yazıları kimse okumadı, fark bile etmedik gibi.
Arife Polat Düzgün (Ankara) – Yani, sigara içiyor, altta “Sigara sağlığa zararlıdır.” gibi oluyor, aynı mantıkla yapılmış gibi yani burada yine vatandaşı ister istemez doğru yönlendirmiyor. Bu, “reklamda yapılıyor ama yanlış, aşağıda doğrusu yazıyor.” demek gibi. Salata yağlı, kola şekerli “Yağlı yemeyin, şekerli yemeyin, az yiyin.” diyor ama doğrusunu aşağıda yazıyor.
RTÜK, reklamları daha ileri saatlere çekecek
Başkan – Peki “akar bant” dediğiniz şeyin faydasını belirlediniz mi, bu çalışmanın bir faydası olmuş mu?
Ellialtı – Öncelikle bu akar bantlar ve bu reklamlar bizim yönetmeliğimiz çıktıktan sonra çocuk kanallarında ve çocuk programlarında kesinlikle artık kola ve benzeri reklamlar yayınlanmıyor. Akar bantlar konusunda, uyarıcı mesaj verilmesi konusunda daha önce kamuoyundan bize pek çok talep geldi. Biz o nedenle bu bantların uygulamasına geçtik. Zamanla bu tür reklamların geç saatlere kaydırılması ve tüm yayından çıkarılması noktasında da çalışmalarımız var. Bu bir süreç, aşamalı olarak geçtik ancak bunların reklam bütçeleri çok yüksek olduğu için kanallar da çok sıkıntıya girebileceğini düşünerek önce tematik kanallarla, çizgi film kanallarıyla başladık.
Kanallarla, Reklamverenler Derneği ve Reklamcılar Derneğiyle yaptığımız görüşmelerde bunların en azından çocukların televizyon seyretmeyeceği saatlerden sonraki saatlerde yayınlanması hususunda çalışmalarımız var. Ürün yerleştirme ve reklam mevzuatını genişletip daha uygun reklamların yayınlanması ve kanalların ekonomik olarak bu konuda sıkıntıya girmemesi için çalışmalar yapıyoruz. Bu kapsamda, alternatif reklam stratejileri geliştiğinde belki birkaç yıl içerisinde bu tarz reklamları önce saat 22.00, daha sonra da 23.00-24.00 gibi civarlara çekmeyi düşünüyoruz.
“Getirisi olacak mı, emin değilim”
Başkan–Bir çalışma başlatmışsınız ama tabii almamız gereken çok yol var. Biz sigarayla mücadeleye ilk başladığımızda şehirlerarası otobüslerde, büyük kentlerde bindiğimiz dolmuşlarda dahi sigara içilebiliyordu. Şimdi geldiğimiz noktada, kapalı alanlarda içilemiyor, otobüslerde hiç içilemiyor vesaire yani çok yol aldık. Bu bir başlangıç ama bu konudaki hassasiyetimizi de siz herhâlde dikkate aldınız. Yani bu kadar görselleyip altına yazı yazmanın da bir getirisi olacak mı, emin değilim.
Ellialtı – Bu Sağlık Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığıyla ortak yaptığımız çalışmalar sonucunda alınmış bir karardır ve uygulamadır, zaten alt bantlar da Sağlık Bakanlığımız tarafından belirlenmektedir.
Üst kurul olarak kamu spotu hazırlama yetkimiz yok ama israf ve obezite konusunda kamu kuruluşları ve STK’lerle görüşülerek kamu spotu hazırlanmasını teşvik ediyoruz.
Bunun dışında, üst kurulumuzun yayından önce yayıncılara ve yapımcılara müdahale yetkisi yok ancak biz özellikle gurme tarzı yemek programlarında yemeğin teşvik edilmemesi veya yöresel tanıtım programlarında yemekler öne çıkarılıyor ama özellikle program sunan kişilerin fazla yememelerini, olumsuz örnek teşkil etmemelerini ve sağlıklı olmaları konusunda, spor gibi konularda teşvik edici mesajlar vermesini istiyoruz. Bunun dışında, dizi yapımcıları ve yayıncılarla düzenli olarak toplantılar yapıyoruz. Orada özellikle rol karakterlerin spor yapan ve sağlıklı beslenen karakterler olması gerektiğini, böyle hamburger, abur cubur gibi -nasıl sigara, içki kullanmaması gerekiyorsa- gıdaların tüketiminin de özellikle dizilerde olmaması gerektiği konusunda yapımcılara ve yayıncılarımıza tavsiyelerde bulunuyoruz.
“Akar bantlar olumsuz algı da oluşturabilir”
Mustafa Kendirli – Akar banttaki mesajla alakalı olarak tam Coca Cola reklamı geçerken altında öyle bir spotun olması olumsuz bir algı şöyle de oluşturabilir: “Kola firması sağlığınız için yararlı, çok şekerli, tuzlu besinleri yemememizi öneriyor.” gibi bir mantık… Sanki onlara eksi değil, artı bir puan verdirir: “Bu kadar sağlığımızı düşünen bir firma…” Çünkü devamında “Bunu RTÜK yazdı.” falan diye yazmıyor. “Bu kadar sağlığımızı düşünen bir firma kolaya da gereğinden fazla şeker koymuyordur.” diye düşünür vatandaş. İnanın canımız istedi yani çok etkili bir yöntem değil bence, çok olumlu bir tarafı yok.
Başkan – Reklam o kadar güzel ve albenili ki altına ne yazarsanız yazın bir karşılığı yok bence.
Komisyon Yasama Uzmanı Demet Kocamusaoğlu – Yayın içeriklerine müdahale edemediğinizi biliyoruz, bu konuda mevzuat itibarıyla bir yetkiniz yok maalesef ama tavsiyede bulunduğunuzu söylediniz. Tavsiyeleriniz tabii ki dikkate alınıyordur ancak Sağlık Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığıyla yaptığınız çalışmalarda sağlığa zararlı olduğu tespit edilen veya ileride Tarım Bakanlığının da yapacağı düzenlemelerle çok şekerli ürünlerde sınırlar getirilecektir. Bunlara yönelik yasaklayıcı bir düzenlemeniz olması mümkün mü? Hiç bu konularda görüşme yaptınız mı?
Murat Ellialtı – Turuncu kategori bu kapsamda zaten bu karışım ürünlerle ilgilidir. Onların içerikleriyle ilgili birtakım kısıtlamalar vardır. Yani bu kısıtlamalara uyulduğunda, belirli bir yağ oranını, belirli bir tuz oranını geçmediğinde zaten sağlığa zararlı ürünlerin de reklamı azalacaktır.
Yaptırım yetkimiz de var, -27 Martta yürürlüğe giriyor- uymayan kanallara aylık brüt ticari iletişim gelirinin yüzde 1’i ile 3’ü arasında idari para cezası uygulayacağız.
Dondurma reklamları
Başkan – Daha evvel bu nedenle ceza kestiğiniz bir marka var mı?
Ellialtı – Daha önce asitli içecekler ve dondurma reklamları içerisinde kesmiştik ancak son dönemde bu akar bantların uygulaması aşamasında biz bir sıkıntı yaşamadık. Reklamverenler ve Reklamcılar Derneğiyle görüşerekten reklam içeriklerinde de bazı düzenlemelere gidiyoruz. Son olarak, dondurma reklamlarıyla ilgili birkaç hafta içerisinde -çünkü nisan ve mayıs ayında yayınlanmaya başlayacak ama yayınlandıktan sonra bizim ceza vermemizin de çok büyük bir etkisi olmuyor. Mümkün olduğu kadar şimdiden, o reklamlar çekilmeden biz kendileriyle görüşüyoruz, bu reklamlar içerisindeki sıkıntılı hususlar ve özellikle dondurma reklamlarında genel ahlak sınırını aşan sorunlar olabiliyor, bunlarda da bir düzenlemeye giderekten her ne kadar yetkimiz dâhilinde önceden müdahale yetkimiz olmasa da birtakım ortak çalışmalarla bunu çözmeye çalışıyoruz.
“Kargocu kargoya bakabiliyor!”
Arife Polat Düzgün – “Yayından önce yetkimiz yok.” dediniz ama bir kargo paketi yollanırken içindekine kargocu bakabiliyorken, siz 82 milyona hitap ediyorsunuz ve “Yayından sonra müdahale edebiliriz.” diyorsunuz. Bu, mevzuatta büyük bir eksiklik bence. Her yayının önceden değerlendirilmesi, gerekli uyarıların yapılması, hatta senaryonun düzeltilmesi lazım. Bence bu çok önemli bir eksiklik. Yayını değerlendirmeniz lazım, her reklamın, her dizinin incelenmesi lazım. Yani gazetelerde eskiden dizi eleştirmenleri vardı. Dizi eleştirmenleri gibi RTÜK’ün bunu önceden eleştirmesi lazım. Biz RTÜK bu amaçla kuruldu diye biliyoruz.
Başkan – Mevzuatınızda, önceden müdahale etmeyle ilgili bir açık mı var veya öneriniz ne?
Ellialtı – Mevzuatımız Avrupa Birliği Görsel İşitsel Medya Yönergesi’ne göre uygun düzenlenmiştir. Avrupa Birliğinde kullanılan mevzuatla aynıdır. Bu kapsamda daha yayın öncesinden müdahale “sansür” olarak algılanmaktadır.
Düzgün – Bu sansür değil, sağlıkla ilgili konularda özellikle… Kaldı ki bu dönemde biz sağlığa şiddetten bahsediyoruz, demek ki vatandaşların şikâyetleri de doğru. Dizide görüyorlar örneklemleri, gıda alışkanlığını, davranışları. Biraz önce söylediniz, yüzde 40 televizyon başında gıda tüketen bir toplumuz. Bu kadar yanlışları bilirken mevzuatın düzeltilmesi önceliğiniz olmalı.
Başkan – Bu konuda da tekrar bir gözden geçirin. Avrupa Birliği ilerleme sürecinde mevzuatı biz Avrupa Birliği mevzuatıyla belki bir yaptık ama bunlar tabii Allah emri değil, bir yanlışlık varsa, bir eksiklik varsa bunun tamamlanması da bize düşen bir görev.”

“Saat yediden sonra gıda reklamlarının hiç yapılmaması lazım”
Arife Polat Düzgün – Şimdi diyetisyen olsun, sağlıkçılar olsun “Obeziteyle mücadelede hayat tarzınızı değiştirin.” diyoruz. Hayat tarzının değiştirilmesinde en önemli olay da hepimizin bildiği gibi biz “Saat yediden sonra mutfağa girmeyin.” derken siz mutfağa girmeyi teşvik ediyorsunuz reklamlarla. O yüzden saat yediden sonra gıda reklamlarının hiç yapılmaması lazım. Reklam giderlerinden bahsedersen, insanların sağlığıyla oynanıyor ve genç nesil “obez” olarak geliyor karşımıza. Anne baba da rol model olduğu için, akşam yatmadan önce bir yemek alışkanlığı ortaya çıkıyor ailelerde. O yüzden özellikle bu konuya dikkat çekmek istiyorum çünkü burada reklam giderlerinden daha büyük ekonomik kayıplar ülkemiz açısından olacak. Şu anda diyabet yüzde 12 sıklıkta ülkemizde ve diyabet olduğunu düşünmediğimiz insanlarda bile diyabet varken bizim alışkanlıkları değiştirmemiz lazım. Bir alışkanlığın oluşması altı ay sürüyor yani biz altı ay sonra verim alabileceğiz bundan. Özellikle yediden sonra gıdayla ilgili hiçbir reklamın verilmemesi lazım. Su reklamı verebilirsiniz, su içebilir ama içinde şeker olan yani glikoza dönebilecek hiçbir şeyin reklamının yapılmaması lazım. İnsanlar yediden sonra televizyonda izlediklerini görerek sabaha kahvaltı için hazırlık yapıyorlar, zengin bir kahvaltıyla uyanıyorlar. Bunlar bence doğru uygulamalar değil. Biz bunları düzeltmek için burada bir araya geldik. Obezitenin birinci şartı, hayat tarzını düzeltmek. Bu da kullandığımız televizyondaki programları düzeltmekle başlamalı.
Kolada damak tadı konusu
Demet Kocamusaoğlu – Sağlığa zararlı olan besinlerle ilgili olarak yayın içeriklerine önceden de müdahale edemediğiniz için ve bu sansüre ilişkin de tabii uluslararası arenada bir hassasiyet, kriter vesaire olduğu için, ülkemiz adına da bu algı yönetimi anlamında sıkıntı da yarattığı için bir düzenleme yapamıyorsunuz. Ancak uluslararası arenada sağlıklı beslenmeye ilişkin de bir hassasiyet söz konusu. Hatta bu konuda caydırıcı vergi düzenlemeleri bile yapıyorlar. Bu noktadan hareketle belki bir düzenleme yapılabilir mi kırmızı kategori için, turuncu kategori için, çocukların izleyemeyeceği saatlerle ilgili olarak … Mesela Ramazan ayında iftar saatinden önce kolayla ilgili çok yoğun reklamlar oluyor. Bizim daha önceki sunumlardan öğrendiğimiz kadarıyla da kola içerikleri her ülkenin damak tadına göre farklı üretiliyor. Mesela Türkiye’de damak tadı daha şekerli besinlere yatkın olduğu için bizde çok daha şekerli. Bu konuda engelleyici bir şeyler yapmak adına çalışmalarınız mevcut mu? Dünyadaki iyi uygulama örnekleri bu konuda çalışıldı mı acaba?
Ellialtı –Akar bant ve çocuk kanallarında ve tematik kanallarda bu reklamlar nasıl yasaklandıysa ve verilmiyorsa bunların büyük kanallarda da yayınlanmasının önlenmesi veya saatlerinin kaydırılması hususunda örnek ülkelerden yaptığımız çalışmalar var. Önce akar bantlarla başladık, yavaş yavaş, kademeli olarak biz bunların reklamlarını belli saatlerin sonuna almayı düşünüyoruz yani.
“Damak tadı diye bir şey yok, nesilleri şeker hastalığına yatkın hale getirme projesi”
Arife Polat Düzgün – Amerika’yla belki eşit Türkiye’de, sekiz buçuk saat televizyon, ekran karşısında geçiyor. Bu sadece televizyon ekranı olmasa da sosyal medyayı ekrandan takip ettiğimiz için bu reklamlar çok önemli, televizyondaki bütün görseller çok önemli. Biraz önce “damak tadı” dendi. Burada diyetisyenlerimiz de var, lütfen, bu yanlış anlaşılıyor; “damak tadı” diye bir şey yok. Dünya Sağlık Örgütü dünya haritasında ülkelerdeki gazlı içeceklerin şeker oranlarını verdi bize ve oradaki oranları gördüğümüzde en yüksek şeker oranı Türkiye’ye aitti ve bizi damak tadıyla söylediler, “Damak tadınız böyle.” diye. Oysa damak tadı değil, bence bu ülkemizin nesillerini şeker hastalığına yatkın hâle getirmenin bir projesi diye düşünüyorum ben. Öncelikle Tarım Bakanlığına da söylemiştim, kola diye de söylemek istemiyorum ama artık dilimize girdiği için söylüyorum, gazlı içeceklerdeki şeker oranlarının en sağlıklı ülkedeki şeker oranı ne ise ona getirilmesini sağlamamız lazım. Obezite Komisyonu olarak hiç değilse gazlı içeceklerdeki şeker oranlarını düzeltme konusu, porsiyonları azaltma konusu, bunlar bizim Komisyonun amaçları içinde olmalı ve RTÜK de burada çok önemli. Sekiz buçuk saatimizi size veriyoruz yani her insanın hayatında üçte 1 etkilisiniz, ona öyle bakın.
Başkan – Burada kurumların birbirlerinden beklemekten ziyade bir kamuoyu oluşturmaları lazım. Türkiye’de birtakım tabirler var “Bir dirhem et bin ayıp örter.”, “Gebe kadın 2 kişi için beslenmeli.” falan gibi. Bunlar tabii geleneksel sözlerimiz belki, altında belki espriler var, ananevi şeyler var ama bunların hiçbirisi doğru değil, gerçekler çok daha farklı ve çok daha ekonomik. Onun için biraz daha akılla yönetmemiz lazım bu süreci.
“Gıda sektörü, tütün gibi değil!”
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Sabahattin Kocadağ – Bu besin profilini Dünya Sağlık Örgütünün besin profili ve tabii ki bilim komisyonunun kararlarıyla ortaya çıkardık. Bir de gıda sektörü, tütün gibi değildir. Mesela tütünü her şekilde yasaklarsınız ve buna karşı tepki çok az gelir. Neden? Çünkü tütün insan sağlığına hiçbir yararı olmayan bir madde, kolaydır ama gıda sektörünün zararı da olsa besleyici olanları vardır ve büyük bir ekonomidir yani ekonomimize zarar vermeden, onlarla iş birliği yaparak gittiğimiz için bazı konular biraz daha ağır gidebiliyor.
Düzgün – Çoğumuz sağlık kökenliyiz. Şimdi, sigara nikotin alışkanlığından dolayı zor olmasına rağmen ülkemiz sigara yasağını uygulayabildi. Gıdada bir alışkanlık söz konusu değil, nikotin gibi hangi gıdanın alışkanlığı var? Sadece kafein içeren gıdalarda olabilir belki. O yüzden ben bu açıklamayı doğru bulmuyorum çünkü biz sigarayı halledebildiysek gıdayı yüzde 100 halledebiliriz, yeter ki isteyelim.
Kendirli – Obezite birçok hastalığın altyapısı, tetikleyicisi yani kalp damar hastalıkları, diyabet… Dolayısıyla obezite de sigaradan aşağı kalan bir konu değil. Kamu spotlarını bir sistematikle düzenlediğinizi söylediniz, önem sırasına aldığımız zaman 2’nci gelmezse bence 3’üncü sırada önceliği olan bir konu. Dolayısıyla o sistematik nasıl işliyorsa bir şekilde oraya obeziteyi de ilave etmek gerekli.
Metin İlhan (Kırşehir) – Çok da kafa dağınıklığı yapmaz diye düşünüyorum.
Başkan – Yani biz zeki ve akıllı bir milletiz, aynı spot içinde üç beş şeyi de anlatabilirsiniz, onu da anlarız. Kamu spotlarının izlenme oranını tespit edebiliyor musunuz?
Murat Ellialtı – Bu konuda bir araştırmamız var ancak sonuçlanmadı. Sonuçlandığında kamuoyuyla paylaşacağız.
“Sağlıklı gıda-sağlıksız gıda tanımlaması doğru değil”
Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda İşletmeleri ve Kodeks Daire Başkanı Betül Vazgeçer – 5996 sayılı Kanun’la birlikte gıdanın güvenilirliği Bakanlığımız uhdesinde. Dünyayla uyumlu bir mevzuattır bu. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü biz dünya ölçeğinde hem ithalatta hem ihracatta önemli bir ülkeyiz ve dünyadaki tüm diğer ülkeler gibi ortak dili kullanıyoruz yani gıda güvenliği sisteminde ortak bir mevzuat dilinin olması çok önemli. O nedenle “sağlık” kelimesinin gıdayla örtüşmesi, yani “sağlıklı gıda” ya da “sağlıksız gıda” gibi bir tanımlama, 5996 ya da dünyadaki tüm diğer mevzuata baktığınız zaman “sağlık” sıfatını gıdayla birlikte ilişkilendirmek biraz bizi yanlışa götürebilir. Yani piyasaya çıkan her gıdanın güvenilir gıda olduğunun garantörü Tarım ve Orman Bakanlığı. O nedenle, Dünyada şu an Bakanlığımızın da iletişim noktası olduğu Dünya Tarım Örgütü olsun, Dünya Sağlık Örgütü olsun, bunlar üst düzey politika yapan yani kanun yapan kurumlar tarafından da tartışılıyor. Sizin yanlış beslenme ya da yetersiz fiziksel aktiviteyi konuşarak “sağlıklı” ya da “sağlıksız” gibi nitelendirme yapmanız aslında daha doğru olur çünkü ülkemizin bir mevzuatı var ve bu mevzuata uyumlu bir gıdayı gıda işletmecisi üretip rafa koyabilir ama siz tutup her gün kola içerseniz, her gün bisküvi yerseniz tabii ki bunun obezite olsun, şeker olsun ya da genç nesillerdeki beslenme alışkanlıkları olsun… Tabii ki bu bir ülke politikasıdır, Bakanlık olarak da biz elimizden ne gelirse bunun katkısını vermeye çalışırız.
“DTÖ kurallarına tabiyiz, yasaklama diye yaklaşmamak lazım”
Şeker oranlarıyla ilgili olarak ben notumu aldım, ona tekrar bakacağım, özellikle bizim de dikkat ettiğimiz bir husus ancak şöyle bir şey var: Biz ithalatta Dünya Ticaret Örgütü kurallarına tabiyiz ve ithalatta da tabii ki diğer ülkelerden de mevzuatımız neyse ona uygun gıdayı ithal etmek durumundayız ama “yasaklamak” gibi bir kavramla yaklaştığınız zaman bu çok da kolay olmayabiliyor, ilave bir şey getiriyorsunuz, vergi gibi ya da işte yasak gibi. Yani bunların biraz daha incelikli düşünülmesi gerekir.
Başkan – Siz diyorsunuz ki: “‘Sağlıksız gıda’ demeyelim ‘yanlış beslenme’ diyelim.” Peki, kolaya “sağlıksız gıda” demeyecek miyiz? “Bir tane içsin.” filan mı demek istiyorsunuz?
Betül Vazgeçer – Hayır, hayır; yani böyle bir gıda var. Yani sizin bir mevzuatınız var, bir bütün. Ne var? İşte, katkı maddesi var, etiket var…
Başkan – Yani üretilmesi yasak değil, Türkiye’de bu üretiliyor, bu bir yatırım, Türkiye’ye gelmiş, sermayesini koymuş, işletmesini açmış.
Vazgeçer – Yani bu dünyada tanımlı bir gıda.
Başkan – Biz Coca-Cola’nın fabrikasına da gittik heyet olarak, inceleme yaptık.
Mustafa Kendirli – İthal değil, yerli ürünler bir de yani, Türkiye’de üretiyor.
BAŞKAN – Bir de yerlisi de var ama güzel…
Vazgeçer – Yani biraz da o boyutuyla düşünürsek… Bir örnek vereceğim, çok mesai harcadığımız ve kafa yorduğumuz için söylüyorum. Beslenme uzmanı arkadaşlarımız var, ben onların yanında söylemek istemem ama şöyle düşünün: Örneğin bir et tüketimi -kolayı bir tarafa bırakalım- siz gelişim çağında olan bir çocuğa et tükettirirken, kalp hastası birisinin et tüketmesini biraz daha dengelersiniz; kolayı da bunun gibi düşünmek lazım, bu da bir gıda. O nedenle “Bunları yasaklayalım.”dan biraz daha farklı yollar bulabilir miyiz bilmiyorum, inşallah buluruz ama bu tarz bir öneri…
Düzgün – Yasaklayalım diye söylemedik biz; Dünya Sağlık Örgütünün oranları vardı, ülke ülke yazılmış ve en yüksek oran Türkiye’deydi. Bunun denetiminin bu ruhsatı veren kişiler tarafından bizden önce yapılması lazımdı. Yani ben bunun damak tadına bağlı olmasının bilimsel olarak açıklanacağını sanmıyorum.
“Etikete uygun olup olmadığına bakılıyor”
Betül Vazgeçer – Ben anlıyorum ama şöyle bir durum var: Türkiye’de hiçbir gıda işletmecisi “Ben bunu üreteceğim, buna izin verin.” diye gelmiyor artık, biliyorsunuz. 5996 sayılı Kanun’la birlikte tüm sorumluluk gıda işletmecisinde. Biz o gıdanın doğru bir şekilde rafa çıkıp çıkmadığının denetimini yapıyoruz. Eğer gıda işletmecisi şeker koymuş ya da farklı bir şey koymuş ama onu etiketinde beyan etmemişse, ben tüketici olarak bunu görmüyorsam, beni doğru bilgilendirmemişse o, cezaya tabi ve diyoruz ki: “Bunu bu şekilde üretemezsin, bu şekilde rafa koyamazsın.” Bunların karşılığı var, mevzuatımızda da var, bizim uygulamamızda da var.
Başkan – Peki, Türkiye’deki mevzuatta şeker oranının ne kadar olacağına dair bir şey var mı?
Vazgeçer – Hayır, şekerle ilgili bir kısıtımız yok. Bununla ilgili dedim ya, bu tarz kısıtları koymak da… Ama yine çalışmalarımızı o yönde, o noktada, o minvalde yönlendireceğim.
“Türkiye’deki resim kötü!”
Başkan – Türkiye’deki resmi gördüğünüzde, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde obezitede 1’inci sıradaysa Türkiye, obezite birçok hastalığın tetikleyicisiyse, bunun ekonomik çok ciddi kayıpları varsa Türkiye için bu konuda başka şeyler yapmak lazım. Burada ister “sağlıksız gıda” deyin ister “yanlış beslenme” deyin ama resim kötü, bu resmi düzenleyecek bir şey yapmamız lazım. Belki burada siz çok güzel anlattınız “Biz rafa girdikten sonra müdahale edebiliyoruz” diyorsunuz, biz de o zaman şöyle bir şey yapmalıyız: Rafa girmeden önce şeker oranıyla -nasıl tuz oranlarıyla birtakım çalışmalar yapıldı- bizim belki yasal düzenleme yapmamız lazım. Bunu damak tadıyla vesaireyle açıklamak mümkün değil.
Vazgeçer – Hayır, hayır; yok. Zaten bu bizim bir açıklamamız değildir yani Bakanlığımıza ait bir açıklama değildir zaten damak tadı ama bununla ilgili ben mevzuat biriminin sorumlusu olarak notumu aldım.
Mustafa Kendirli – Aslında vatandaşımızda da şekerle alakalı farkındalık var öteden beri, son yıllarda çayda şekerden vazgeçtik. Yıllarca çayı biz şekerli içtik, ben de beş, altı yıldır kullanmıyorum, çay şekersiz daha güzelmiş. Şimdi, vatandaşımızda da farkındalıklar var ve şeker oranından dolayı belki satışları düştü bu tarz firmaların, light, şekersiz ürünler de yapmaya başladılar. Böyle bir ürün var ama belki de kötü niyet var, şeker oranını bilerek, Türk insanının sağlığını bozma, işte, ilaç firmaları için böyle komplo teorilerini yıllardır dinlemişizdir ya… Sayın Başkanım, onun için daha radikal kararlar alarak bunları mevzuata bağlayıp bu oranların en azından Avrupa standartlarına getirilmesi noktasında daha radikal kararların alınması önemli diye düşünüyorum.
Başkan – Önlenebilir ölümlerde sigara 1’inci sıradaydı, şu anda obezite 1’inci sıradaymış. Dolayısıyla tedbir almakta geç kalmamamız lazım, durumumuz pek iç açıcı değil.”