Küresel gıda krizi
2006 Haziranında etkilerini görmeye başladığımız ABD konut kredilerindeki kriz, giderek finans piyasalarını da etkisi altına aldı ve AB ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyaya yayıldı.
Krizin etkileri ABD’de ekonomiyi zorlarken, ABD merkez bankasının para musluklarını açması doların değerinin düşmesine de yol açmıştır. 2002 yılı başında 1 EU sadece 0,86$’a eşitken, şimdilerde 1,60 sınırını zorlamaktadır. Amerikan doları baskın para birimi olmasından dolayı dünya petrol, emtia ve gıda piyasalarında kullanılmaktadır. Ancak doların değer kaybetmesi genellikle dolar üzerinden fiyatlanan hammaddelerin değer kaybetmesi anlamına gelmemekte aksine dolardaki düşüşü dengeleyecek fiyat arttırmalarına yol açmaktadır.
ABD’deki krizin dünya finans piyasalarındaki etkileri henüz nerede duracağı tahmin edilemeden, uzun zamandır tehlike sinyalleri veren petrol, emtia ve işlenmemiş gıda fiyatları, yeni bir kriz kapısı açmıştır. Gıda, canlılar için en stratejik madde grubudur. Varlığı ve erişebilirliği halinde uluslar bunu diğer stratejik malları elde etmek, zenginlik, refah ve güç kaynağı olarak kullanmaktadırlar. Dünyadaki sanayileşmiş ülkelerin aynı zamanda işlenmemiş gıda maddeleri üretiminde dünya sıralamasında ilk 10’un içerisinde olmaları bunu teyit etmektedir. Tersine, yani gıda güvencesinin sağlanamaması sağlık, istikrar, barış ve geleceğe güvenin zedelenmesi açısından tehlike yaratmaktadır. Gelirlerinin tamamını gıda tüketimine ayıran düşük gelirli, toplam nüfusları 854 milyonu bulan ülkeler geçen yıla kıyasla gıda ithalatı için 169 milyar $ daha fazla ödemek zorunda kalacaklardır. Bu da 2000 yılında ödediklerinin hemen hemen dört katıdır. Dünyadaki son durumu böyle fotoğrafladıktan sonra, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artışların nedenini iki ana kategoride toplayarak incelemeye çalışalım.
Talep yönlü nedenler
Talep yönlü nedenleri; nüfus artışı, gelişmekte olan ülkelerin beslenme şekilleri ve alışkanlıklarındaki değişim ve biyoyakıt üretimi adı altında incelemek olasıdır.
Nüfus Artışı: Dünya nüfusu 17. yüzyıl ortalarına kadar son derece yavaş artmıştır. Yaklaşık 10 bin yılda 500 milyona ulaşan nüfus, son 350 yılda 500 milyondan 6 milyara ulaşmıştır. Artışın bu hızla devam etmesi durumunda 2025 yılında 8 milyara, 2050 yılında 9,2 milyara ulaşması beklenmektedir. Taşıma gücü olarak, dünyanın 8 milyarlık bir nüfusa ev sahipliği yapabileceği nüfusbilimciler tarafından ifade edilmektedir. Dünya nüfusu her yıl bir Türkiye kadar artmaktadır. Bu artışın yoğunluğu Asya ve Afrika kıtalarındadır. Tahıl ile beslenmeye şartlanmış bu ülkelerdeki nüfus artışından kaynaklanan talep en az yıllık 30 milyon ton buğday eşdeğeri civarında tahıl olacaktır.
Gelişmekte Olan Ülkelerin Beslenme Şekillerindeki Değişmeler: Gelişen ekonomilerden başı çeken Çin, son beş yılda üst üste %10,6 oranında büyüme göstermiştir. Hatta 2007 yılını %11,4 büyüme ile kapatmıştır. Diğer gelişmekte bir ülke olan Hindistan’daki büyüme ise %9,5’lar civarındadır. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan bu iki ülkede artan refah düzeyi, yüz milyonlarca insanı proteince zengin gıdalarla beslenmeye yönlendirmiştir. 1985 yılında Çin tüketicileri yılda 20 kg et tüketirken 2007 yılında 50 kg et tüketir hale gelmişlerdir. Aynı şekilde 2001 yılında kişi başı 8,8 litre süt tüketilirken 2006 yılında 25,3 litre süt tüketilir olmuştur. 1 kg et üretebilmek için ortalama 7,5 kg, 1 kg süt üretebilmek için ortalama 0,5 kg tahıl tüketilmektedir. Çin’de son yirmi yılda 300 Milyon kişinin kırsaldan kente indiği bilgisi dikkate alındığında her yıl 3.6 Milyon ton ilave tahıl gereksinimi ortaya çıkacaktır. Hayvansal protein gereksinimi dolayısı ile talepteki genişlemeye bağlı olarak yem ve tahıl fiyatlarının artmasına neden olmaktadır.
Biyoyakıtlar: Yenilenebilir enerji kaynakları olarak da adlandırılan bu kategorinin en popüler olanları biyoetanol ve biyodizeldir.
Etanol üretiminde Dünya’nın iki büyük üreticisi ABD ve Brezilya’dır. ABD mısırdan hareketle biyoetanol üretimini gerçekleştirmektedir. 2000 yılında ABD’deki mısır üretiminin 15 milyon tonu (Türkiye mısır üretiminin beş katı) etanole dönüştürülmüşken 2007 yılında bu miktar 85 Milyon tona çıkmıştır. ABD dünyanın en büyük mısır ihracatçısı olup yurt dışına sattığı mısırın önemli bir kısmını etanol üretimine yönlendirmiştir. 2005 yılında ABD’de etanol üretimi ve kullanımını destekleyici 7 milyar dolarlık bir programın benimsenmesi tüm dengeleri değiştirmiş, Amerikan çiftçisi buğday ve soya ekim alanlarına mısırı tercih eder olmuştur. Bu yıl ABD mısır rekoltesi sürpriz bir biçimde geçen yılkini %25 oranında aşacaktır. Hammadde durumundaki mısırın bu yöndeki tüketimi fiyatlarını yukarı çekmiştir.
Brezilya’da ise şeker kamışı biyoetanol üretiminde kullanılmaktadır. Şeker kamışı tropikal kuşakta, çok emek sarf etmeden tarımı yapılan bir bitkidir. Bir Milyondan fazla istihdamın sağlandığı sektörde 16 Milyon ton etanol üretimi yapılmaktadır. Ancak Brezilya gereksinim duyduğu diğer tarım ürünleri için bu alanlardan herhangi bir fedakarlıkta bulunmamakta buna karşın “Dünyanın Akciğeri” olarak adlandırılan Amazon ormanlarından ağaç keserek tarım alanı oluşturmaktadır.
Biyodizel üretiminde ise Uzakdoğu ve Avrupa Birliği ülkeleri öne çıkmaktadır. Etanol üretiminin kompleks bir yapıda olması ve daha yüksek bir teknoloji gerektirmesi biyodizel üretimini cazip kılmıştır. AB’de 2010 yılına kadar kademeli olarak %5.75 oranında yükseltilmesi beklenen akaryakıtta kullanılacak biyoyakıt katkısının 2020 yılında %10’a çıkarılması hedeflenmektedir. Ancak dünya gıda fiyatlarındaki artış eğilimleri AB’yi söz konusu biyoyakıtları özendirme politikalarını gözden geçirmeye zorlamaktadır.
Arz yönlü nedenler
Arz yönlü nedenleri ise küresel ısınma ve petrol fiyatlarındaki artışlar olarak özetleyebiliriz.
Küresel Isınma: Sera gazları, aerosollar, arazi örtüsündeki değişmeler küresel ısınmanın mevcut ve potansiyel nedenleridir. Son dönemlerde dünya ekosistemindeki değişimi ortaya koyan birçok gösterge sıralanabilir. Bunların başında küresel ısınma sonucu buzullardaki değişmeler ve deniz seviyesindeki yükselme gelmektedir.
ABD’de yapılan araştırmalarda, atmosferdeki 1OC’lik sıcaklık artışının üründe %10 hasat kaybına yol açtığı belirlenmiştir. Isının birkaç derece yükseldiği bir yüzyılda hasatın durumu gıda güvencesini ciddi anlamda tehdit edecektir. Küresel ısınma nedenli iklim değişiklikleriyle ilgili en çok dikkat çeken olgular, giderek artan kuraklık, sel, fırtına, dolu gibi kötü hava koşullarıdır. Bu koşullar şimdilik bölgesel olarak görülse de tarım üzerindeki etkileri yıkıcı olabilmektedir.
Geçen yıl yaşanan Ukrayna, Avustralya ve Kuzey Afrika ülkelerindeki kuraklık sonucu buğday hasatındaki düşmeler, dünya buğday stoklarında azalmalara neden olmakla beraber arz-talep dengelerini etkileyecek boyuta henüz ulaşamamıştır.
Petrol Fiyatlarının Artışı: Günümüz krizinin tek sebebi petroldür desem abartmış olmam diye düşünüyorum. Petrol fiyatları reel bazda 1980’lerdeki değerini geçmiş, varili 150$’a doğru yol almaktadır. Özellikle 2005 yılından sonra (2005 yılında 50$/varil) yıllar itibari ile ortalama fiyatlar 2006 yılında 61$, 2007 yılında 68$ ve 2008 yılında 140$ ile devamlı yükselme trendi izlemiştir. Bunu tetikleyen faktörler, Doların değer yitirmesi, arz yönlü sıkışıklık ve spekülatif amaçlı yatırımlar olarak sayılabilir. Burada bilinmesi gereken önemli gerçek petrolün yetmediğidir. Gelişmekte olan ekonomilerden Çin’in 1990 yılında günlük ortalama petrol tüketimi 180 bin varil iken, 2006 yılında 4 milyon varile yükselmiştir. 2007 yılında petrole yönelik talep artışının %70’i Çin ve Hindistan kaynaklıdır.
Petrol fiyatlarındaki artış, tarımda kullanılan ana girdilerin maliyetini arttırmak yanında nakliye ve taşımacılıkta getirdiği ilave yüklerle de gıda maddeleri fiyatlarının yükselmesine neden olmaktadır. ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre son bir yılda gübreye %65, mazot fiyatlarına %43, tohum fiyatlarına %30, kimyasal mücadele ilaçlarına da %3.8 artış geldiği kaydedilmektedir.
Bir üçüncü neden! İşlenmemiş gıda fiyatlarındaki artışların arz talep kaynaklı nedenlerini incelemeyi tamamlamış olmamıza karşın, sanki açıklayamadığımız bazı nedenler kaldığı kanaatindeyim. Zira, petrol fiyatlarının artışından kaynaklanan maliyet artışları dışında tüm nedenler yıllara yayılarak geldiğinden, son iki yıldaki fiyat artışlarının açıklaması olamazlar. O zaman bir başka neden aramak durumundayız.
Doların değer yitirmesi ve ABD’de faizlerin aşağıya çekilmesi spekülatif sermayenin finans sektöründen kaçarak petrol, emtia ve işlenmemiş gıda ürünleri ticaretinde rol almaya başlamasına yol açmıştır. Bunun sonucu ürün fiyatlarının büyük kısmı arz talep dengelerine göre değil spekülatif işlemlere göre belirleniyor olmuştur. Wall Street’deki yatırım fonlarının Amerika’nın buğdaydaki vadeli işlemler borsası işlemlerinin %40’ına, mısırda ise en az %20’sine sahip olması bunun en güçlü kanıtıdır. FAO ve OECD’nin tarımla ilgili hazırladığı raporda, gelecek on yılda tahıllar, pirinç ve yağlı tohumlar için nominal fiyatların geçen on yılın ortalamasından %35-65 fazla olması bekleniyor denilmektedir. Gıda fiyatlarındaki artışın kentli yoksullar ile net gıda ithalatçısı ülkelere ödeteceği bir bedel olacaktır. Ancak yıllarca korumacı politikalarla beslenen AB ve ABD çiftçilerinin de rahatlarının kaçacağı bir gerçektir. Ürünleri rekor fiyatlardan satılan bu çiftçiler artık yoksulluktan dem vurarak subvansiyon talebinde bulunamayacaklardır. AB’ nin kendi içinde tartıştığı henüz kesinlik kazanmamış tarım ürünleri desteklemelerinin azaltılması kararı, ABD üzerinde de korumacı yapının çözülmesine baskı oluşturabilecektir.
Mevcut turbulansdan çıkmak için orta vadede yapılacakları IFRI (Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Teşkilatı) şöyle sıralıyor;
Fakir bölgelerdeki insanlar için gereksinimlerini karşılayacak geniş kapsamlı tedbirler alınmalı; tarım ve tarımsal teknolojiye yatırım yapılarak arz arttırılmalı; gelişmiş ülkeler biyoyakıt politikalarını gözden geçirmeli.
FAO’nun Roma’da gerçekleştirdiği 3 Haziran 2008 tarihli zirvesinde de benzer karar olarak tek çözümün 2030 yılına kadar dünya gıda üretiminin %50 oranında arttırılması işaret edilmektedir.
Türkiye görece olarak dünyadaki işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artışlarından etkilenmeyecek veya daha az etkilenecek diyerek, hiçbir şey yapmayıp bekleyelim rahatlığını aşmalıdır. Aksine bu krizi nasıl fırsata çeviririz? sorusuna yanıt aramalı, tarım ve hayvancılığın en az hizmet ve sanayi sektörü kadar hatta daha yaşamsal olduğunu bir kez daha keşfetmelidir.
Vizyon 2023 bunun için iyi bir fırsat olabilir.