Gıda güvencesini sağlamak için öncelikle yapılması gereken üretimi artırmaktır. Milli güvenliğimizi de doğrudan ilgilendiren gıda güvencesini dışa bağımlı hale getirecek çözümlerden uzak durmalıyız. Yani, ithalat dışında seçenek üretmek zorundayız.
Gıda Güvencesi ve Tarım - Dr. Hüseyin Sungur
Ülkemiz bir zamanlar tarımda kendi kendine yeterli kabul edilirken, son yıllarda bu özelliğini yitirdiği görülmektedir. Tarımsal ürün ithalatının hem çeşit hem de miktar olarak artmasını normal karşılayan bazı ekonomist ve yöneticiler ise değişik nedenlerle kendi kendine yeterliliğin tam olarak sağlanamayacağını ileri sürmektedirler. Hatta “paramız var ki ithal ediyoruz” diyerek ekonomik gücümüze atıf yapmaktadırlar. Ama işin aslı öyle değil…
Gıdaya erişim, en temel insan haklarından!
Bu kısa tariften sonra gıda güvencesini önemli kılan bazı hususlara değinmek istiyorum. Önce malumu ilan edelim. Her insan yaşamak için gıdaya bağımlıdır ve yemek zorundadır. Gıdaya erişim temel insan haklarından en önemlisidir. Gıda bir toplumun ekonomisinin temelini oluşturur. Bunun yanında, yeterli gıda toplumun kendine güvenmesinin temel unsurudur. İş sağlar, kültürü geliştirir ve halk sağlığını destekler.
Tüm ulusal hükümetler ile uluslararası tarım politikaları ile ilgili Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) gibi kuruluşlar her zaman gıda güvencesine önem vermişlerdir. Çünkü gıda güvencesinin sağlanamaması insan sağlığı, siyasi istikrar, toplumsal huzur ve güvenli gelecek açısından tehlikeli bir süreçtir. Küresel gıda güvencesine dair yapılan değerlendirmeler 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyara ulaşacağını ve gıda talebinin bugünkünden %60 daha fazla olacağını söylemektedir. Bu yüzden Birleşmiş Milletler, 2030 yılı için 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından ikincisi olarak, açlığa son vermeyi, küresel ölçekte gıda güvencesini sağlamayı ve tarımın teşvik edilmesini kararlaştırmıştır. Bu hedefe ulaşmak için öncelikle tarımı üretken kılacak modeller geliştirilmelidir. Başarısızlığın sonucu ise yetersiz beslenme, açlık ve hatta toplumsal çatışmalardır.
Gıda güvencesini sağlamanın zorlukları
Şurası bilinmelidir ki; gıda güvencesi sadece insanları beslemekle ilgili değil, aynı zamanda ekonominin ve toplumun hemen tüm yönleriyle de ilgilidir. Gıda güvencesini sağlamanın bazı zorlukları vardır. Nüfus artışı ve kentleşme bu zorlukların başında gelmektedir. Sadece nüfus artmakla kalmıyor, aynı zamanda insanların beslenmesi, beğenileri ve tercihleri de değişiyor. İnsanlar daha varlıklı hale geldikçe, işlenmiş gıdalar, et ve süt ürünleri bakımından daha zengin yiyecekler yemeye başlarlar. Bu, daha fazla et üretmek, daha fazla tahıl yetiştirmek ve işlemek anlamına gelir.
Öte yandan iklim değişikliği sonucu oluşacak kuraklık ve sıcaklık artışları ile dünyadaki kara kütlesinin %40'ının çöllere dönüşmesi, tarımsal üretimin düşmesi beklenmektedir. Su kıtlığı ise yaklaşmakta olan bir başka krizdir. Bir kilogram buğday üretmek için yaklaşık 1.500 litre, bir kilogram sığır eti üretmek için yaklaşık 16.000 litre su gerektiğini düşünürsek, 2050 yılında dünya nüfusunu beslemek için iki kat daha fazla suya ihtiyacımız olacak.
Gelişmiş ülkelerde tarımda çalışan nüfus %2 civarındadır ve genç çiftçi sayısı gittikçe azalmaktadır. Bu daha az ve maliyetli üretim, dolayısıyla gıda fiyatlarının yükselmesi demektir. Bütün bunlar gıda güvencesini tehdit eden unsurlardır ve acil tedbirler alınmasını gerektirmektedir.
Önce tarım, sonra tarım, yine tarım!
Öte yandan “Dünya tarım fiyatları ucuzsa neden çiftçiyi destekliyoruz, ithalat yapalım” görüşünün ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Ülkelerin geliştirdiği başka bir tavır ise fiyatı yükselen ürünlerin ihracatını kısıtlamak veya tamamen durdurmak olmaktadır. Buna en yakın örnek olarak 2008’de Rusya’nın buğday ithalatını durdurmasını verebiliriz. Paramız vardı ama ülke olarak Rusya’dan buğday alamamıştık. Benzer kararları Türkiye’nin de aldığını görmekteyiz. İki yıl önce yem, geçen haftalarda ise soğan ve patates ihracatına kısıtlama getirilmesi en canlı örneklerdir. Her iki durumda da ülkelerin amacı kendi toplumlarının gıda güvencesini öncelemektir. Salgın hastalıklar, sel, kuraklık gibi doğal afetler, kıtlık gibi nedenlerle küresel gıda krizleri her an kapımızı çalabilir.
Öyleyse önce tarım, sonra tarım, yine tarım…
Dr. Hüseyin Sungur/Vet. Hek.
Yorum yazarak Gıda Hattı Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gıda Hattı hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gıda Hattı editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gıda Hattı değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gıda Hattı Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gıda Hattı hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gıda Hattı editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gıda Hattı değil haberi geçen ajanstır.