Bakliyat satışlarının %20’sini ambalajlı ürünler oluşturuyor. Ambalajlı bakliyat tüketiminin artması güçlü sektör ve markalaşma demek.
Türkiye’nin ambalajlı bakliyatla tanışmasının geçmişi çok da eskiye dayanmıyor. Sektörün gelişimi, perakendenin ülkemizdeki gelişimiyle ivme kazandı. Bakliyat sektörü yeni bir yapıya büründü. Daha önce 120 kg lık çuvallarla alınan ürünler bakkal ve pazarlarda dökme diye tabir ettiğimiz açık tezgâhlarda veya açık çuvallarda tüketicilerimize sunulurdu. Ancak perakende sektöründeki değişim ve iç düzenlemelerindeki yapı gereği, market içlerindeki raflarda daha minik ambalajlı ürünlere talep arttı. Market raflarında artık; üzerinde barkodu olan, etiketleme bilgilerine sahip, hijyenik bakliyat ürünleri yer almaya başladı.
Ancak tüketiciler tarafından açıkta satılan ürünler halen rağbet görüyor. Bugün ambalajlı ürünlerin satışı, toplam bakliyat pazarının yaklaşık %20’sini oluşturuyor. 30 yıldır sektörde faaliyet gösteren deneyimli bir isim olan PAKDER (Tarım Ürünleri Hububat Bakliyat İşleme ve Paketleme Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Tevfik Dinçer, uzun vadede tüketicilerin ambalajlı ürünlere daha fazla yöneleceğini ve bu oranın önümüzdeki yıllarda artacağını öngörüyor.
Bakliyat sektörünün son 30 yılındaki değişimi konuştuğumuz Dinçer; “Ambalajlı ürün pazarındaki büyüme, özellikle baklagiller konusunda güçlü firmalar yaratacak ve markalaşmamıza da önemli bir katkı sağlayacak” diyor.
30 yılda sektörde ne değişti?
Türkiye 30 yıldır hızla değişiyor ve her alanda olduğu gibi bakliyat pazarında da değişim ve dönüşüm yaşandı. En başta üretim anlayışı değişti. Artık bilimsel araştırma ve verilere dayalı toprak analizinden, kullanacağı gübreyi ve tohumdan alacağı verimi hesaplayan bir anlayışla üretim yapılıyor. Ama dededen kalma yöntemlerle üretim yapanlar da yok değil! Tüketim boyutuna baktığımızda, dökme diye tabir ettiğimiz açık ürün satışı son on yıl öncesine kadar çok yaygın iken bugün artık modern paketleme makineleriyle el değmeden üretilen 500 gr, 1, 2,5, 5 ve 10 kg’lık ambalajlar market raflarında yer almaya başladı.
Ambalajlı bakliyatın avantajı nedir?
Her şeyden önce açıkta satılan ürünlerde alıcı, ürüne dokunuyor. Dolayısıyla aslında kendi sağlığına dokunuyor. Çünkü, hijyenik değil… Ayrıca Türk Gıda Kodeksi’ne uygun mu değil mi bilemez. Böylece tüketici, ürün ile birlikte aldatılma riskini de beraberinde satın alır. Paketlenmiş ürün Türk Gıda Kodeksi’ne uygun üretilmiştir ve ambalajında etiketleme bilgisi, besin değerleri, üretim ve son kullanım tarihleri vardır.
Her şeyden önce paketlenmiş ürünler gıda güvenliği dikkate alınarak üretilmektedir. Bence en başta gelen avantajı budur.
Üretimde 10-15 yıl öncesinden eser yok. Siz ne düşünüyorsunuz?
Dünyada ilk 10 ülke arasındayız. Ancak ekim alanları daralmaya başladı, üretim düşüyor. 2006’da 1 milyon 400 bin tondu toplam üretimimiz… 2008’de kuraklığın etkisi ile 850 bin tona geriledi. 2010’da ise 1 milyon tonu biraz geçti.
Tabii, üretim düşüşüne bağlı olarak ihracat azalırken, ithalat artıyor. Türkiye, her yıl biraz daha fazla nohut, kuru fasulye ve mercimek ithal ediyor. Bakliyat üretiminde ve ihracatında yaşanan bu gerileme ise pek gündeme gelmiyor.
Ancak bu gerileme giderilmeli. Bunun için, çiftçi eğitimine önem verilmeli ve iyi bir bölgesel planlama yapılmalı. Çiftçiyi eğitirken de sertifikalı ürün kullanmaya özendirmemiz ve girdi maliyetlerine desteği arttırmamız gerekiyor.
Biliyorsunuz, bir süre önce Antalya’da yapılan Dünya Bakliyat Konfederasyonu toplantısında, dünyadaki gelişmelerle birlikte Türkiye’nin de durumunu, yeni sezona ilişkin beklentilerimizi konuştuk. Önemli bir toplantıydı. Sonuçlarını şöyle özetleyebilirim:
Üretim alanlarında ciddi bir daralma var. Üretim ve ihracat azalırken, özellikle kırmızı mercimek ithalatında hızlı bir artış dikkat çekiyor. İç piyasada tüm mercimek çeşitlerinde ve özellikle kırmızı mercimek fiyatında büyük bir artış oldu. Türkiye’de yeşil mercimek üretimi yok olma noktasına geldi.
Kuru fasulye ekim alanlarında da büyük bir daralma yaşanıyor. Nohut ve mercimek de aynı şekilde. 2008 ürünü için ilk kez destekleme primi uygulamasına geçilmesi, nohut, mercimek ve fasulyede kilogram başına 9 kuruş prim verilmesi umut verici bir gelişme olarak değerlendirildi. Destekleme priminin artırılarak devam ettirilmesine dikkat çekildi.
Sonuçta, daha önceki yıllardaki rekoltelerin yakalanması; her yıl artan nüfus ve bakliyatın insanımızın beslenmesindeki önemi de dikkate alındığında her zamankinden daha fazla önem arz ediyor.
Bakliyat ürünleri destekleme kapsamına alındıktan sonra üretimde verim artışı yaşandığı görülüyor. Sizce başka ne gibi önlemler alınabilir?
Bakliyat ürünlerinin destekleme kapsamına alınması gerçekten çok önemli bir girişim. Ben bu kararı alanları kutluyorum. Çok önemli bir karar olduğunu da düşünüyorum. Üretimi desteklemek ve özendirmek mutlaka karşılığını bulur. Evet, minik de olsa karar sonrası artış yaşandı ama bunu biraz daha ilgi ve başka desteklerle pekiştirmek gereklidir diye düşünüyorum. Tarımsal ürünlerin artık stratejik bir ürün olduğu anlaşılmalı. Bu nedenle, gelecek yıllarda aynı sorunlarla karşılaşmamak için acilen üretim ve tüketim envanteri oluşturmalıyız. Ayrıca tohumlarımız dejenere durumda; çiftçimizi sertifikalı tohumlara yönlendirmeli, gerekirse tohumu bedava dağıtılmalıyız. Yine, çiftçi kayıt sistemi kanalıyla bilgi desteği sağlamalı, miras yoluyla bölünmüş arazilerin toplulaştırılmasının alt yapısını kurmalıyız. Bakanlık bu yönde adım atmaya başladı.
Bunun yanı sıra kooperatifleşme hızlandırılmalı, prim destekleri arttırılmalı ve verilmeyen ürünlere de bu destek sağlanmalı. Tarımsal girdiler konusunda da destek verilmeli… Birkaç yıldır gündemimizde olan lisanslı depoculuk ve emanet alım yapısı sağlamlaştırılmalı.
Kayıt dışı konusunda ne dersiniz?
Kayıt dışı, geçmiş yıllara oranla azalmasına rağmen halen önemini koruyor. Tarlada çiftçimizin bin bir zahmetle ürettiği ürünler, hasat edildikten sonra toplanıp, eleme boylama ünitelerine sahip, bu işin ticaretini yapan noktalara satılıyor. Ancak prim desteği olmayan ürünler kontrol edilemiyor. Dolayısıyla ne kadar mal üretildiği, nereye satıldığı, kaç paradan satıldığı konusunda bilgi sahibi değiliz. Bu ürünler tüketim metropollerine taşınıyor.
Tabii, kayıt altında çalışan firmalar ve tüccarlar bu ürünlerin borsadan geçmesi ve müstahsil primlerinin yatırılması için %3 – % 3,5 civarında bir ek maliyeti üstleniyor. Kayıt dışı firma veya şahıslar bu ek maliyeti ödemeden de bu ürünü satın alabiliyor. Böylelikle haksız rekabet oluşuyor. Oysaki çiftçi ürettiği üründen prim desteği aldığında, ürettiği ürünü faturasız satamıyor. Bence, tarımda kayıt dışı ile mücadelede en etkin çözüm yollarından biri de budur.
Bir de bazı ürünlerde KDV oranlarındaki yükseklik, kayıt dışılığa katkı sağlıyor. Bunu söylemem lazım. Özellikle pirinç ve bulgurda perakende noktasına kadar KDV’nin %1’lere çekilmesi, perakende noktasından sonra %8’lerde devam etmesi, bakliyat sektöründe kayıt dışılığı yok etmede önemli katkı sağlayacaktır. Bu konuya da uzun bir süredir dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Dış ticarette durum nasıl?
Bakliyat ithalat rakamlarına baktığımızda, 2005 yılından bu yana ciddi artış olduğunu görüyoruz. Ancak ihracatta aynı oranda artış yok. Genel olarak ithalat ve ihracat için şunu belirtmemde yarar olduğu düşüncesindeyim.
İthalat kısa vadeli çözümler için elbette bazen gereklidir. Ancak altyapınız bakliyat üretimine elverişli bir durumda ise orta ve uzun vadeli planlarınızda gereksizdir. Hele hele iklimsel sorunların yaşandığı bu süreçte, ülkenizde de yoğun tüketim alışkanlığı varsa üretmek öncelikli hedef olmalıdır diye düşünüyorum.
İhracat ise her zaman arzulanan bir yöntemdir. Ülkemiz tahıl ambarı olmaya aday bir ülke. Plan yaparken bunları göz önünde bulundurmakta fayda var.
Bir Bakliyat Raporu üzerinde çalıştığınızı biliyoruz. Raporda nelerden bahsediyorsunuz?
Tabii, işiniz bakliyat olunca, bakliyat ile ilgili çalışmalarınız da olması gerekiyor. Bildiğiniz gibi otuz yılı aşkındır bu sektörde faaliyet gösteriyorum. Bu sektörde bizden daha eski meslektaşlarımız da var elbette. Hal böyle olunca bir araya gelelim ve yaptığımız işle ilgili bir durum tespiti yapalım istedik.
Neyi amaçladık? Öncelikle sağlıklı ve dengeli beslenmede bakliyatın önemini anlatalım istedik. Bakliyat satın alırken nelere dikkat edilmeli, neden paketlenmiş ürün tercih edilmeli; bunların hepsini anlatıyoruz.
Sektörel bilgiler de yer alacak çalışmamızda… Ayrıca hangi ülkeler üretimde öne çıkıyor, hangisi ithalatçı, önemli ihracatçılar kim? Bu bilgiler ışığında ülkemizin pazardaki konumu, avantaj ve dejavantajlarımız… Yani bakliyat ile ilgili ne varsa hepsini bulabileceğiniz bir rapor olacak.
Son olarak kısa bir AB değerlendirmesi alalım sizden. Müzakere süreci sektörünüze nasıl yansıdı?
Müzakere süreci, ülkemizin gıda hijyeni, veterinerlik ve bitki sağlığı ile ilgili uygulayacağı standartların AB ile uyumlu hale getirilmesini amaçlıyor. Bu da demek oluyor ki bu süreçte altyapı eksiği olan işletmeler, bundan sonra Avrupa Birliği standartlarında üretimi önlerine ciddi bir hedef olarak ortaya koymalı.
Sektörümüz de bu süreci elbette izliyor. AB standartlarına ulaşabilme konusunda ciddi bir çabamız var.
Ancak tüketimde bir daralma yaşanıyor. Private Label disiplini ise halen organize edilemedi. Kaliteden ödün veren açık satışların piyasadaki payı da düşürülemedi. TSE ve Gıda Kodeksi konularında da halen uyumsuzluklar bulunuyor. Ancak bu fasılla birlikte ülkemizin ve sektörümüzün AB‘ye giriş çabasının bir adım daha ilerlediğini söyleyebilirim.