Gıda Aydınlatma Platformu tarafından düzenlenen 3. Gıda ve Beslenme Bienali, sona erdi. Bienalin son oturumunda AB ve Türkiye gıda sektörünü verilerle karşılaştıran TGDF Başkanvekili Rint Akyüz, ülke olarak güçlü bir gıda sanayine sahip olduğumuzun altını çizdi. Platform Başkanı Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu, beslenmeyi tek başına ele almanın yetersiz olacağını, multidisipliner bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini söyledi.
Gıda ve Beslenme Bienali’nin ikinci gününde “Gıda Sektörünün Geleceğe Notları” oturumunda konuşan FAO Gıda Güvenliği ve Tüketici Ofisi Gıda Güvenliği Uzmanı Keigo Obara, “Gıda Sistemleri ve Beslenmede Sürdürülebilirlik” başlıklı bir sunum yaptı.
Aç insanların sayısındaki azalma yavaşladı
Dünya genelindeki gıda güvencesi ve beslenme zorlukları hakkında bilgi veren Obara, dünya genelinde 800 milyon civarında insanın açlıkla karşı karşıya olduğunu, dünya genelinde açlıkla karşı karşıya olan nüfus oranının 2005-2015 arasında düştüğünü, ancak 2015 yılından bu yana gerilemenin yavaşladığını aktardı.
Dünya nüfusunun %26’sının güvenli, besleyici ve yeterli gıdaya sahip olmadığını söyleyen Obara, Kuzey Amerika ve Avrupa’da bu oranın %8 civarı olduğunu ifade etti.
Yetersiz beslenmenin birçok şekilde ortaya çıktığını belirten Obara; bu kavramlardan bazılarının çocuklarda aşırı kilo, kadın anemisi, yetişkin obezitesi, çocuklarda yetersiz büyüme olduğundan söz etti.
“Obezite, sadece gelişmiş ülkelerin sorunu değil”
Obezitenin 1975 ile 2016 arasında 3 katına çıktığını söyleyen Obara, bunun dünyanın gündemindeki en önemli sağlık sorunlarından biri haline geldiğini vurguladı.
Çocuklarda aşırı kilo sorununu azaltmayı çok az ülkenin başarabildiğini dile getiren Obara, obezitenin artık yalnızca gelişmiş ülkelerin sorunu olmaktan çıktığını, gelişmekte olan ülkelerin de bu sorundan etkilendiğini dile getirdi.
Obara, bu trendlerin devam etmesi halinde, Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında 2. Sırada yer alan “Kötü Beslenmeyi Ortadan Kaldırma” hedefine ulaşılamayacağını söyledi.
Gıda sistemlerinin çalışma biçimini kısaca özetleyen Obara, sağlıklı ve besleyici gıdaların mevcudiyetini ve gıdaların uygun fiyatlı olmasını sağlamak için sağlıklı işleyen gıda üretim sistemleri kurulması gerektiğini dile getirdi.
Gıdaların muhafaza ve lojistiği olmadan, tüketicilerin yeterli taze ve besleyici gıdaya ulaşamayacağını söyleyen Obara, FAO’nun Türkiye’de sınırlı imkanlara sahip olan Suriyeli mültecilere yönelik pratik gıda ve beslenme eğitimi sağladığı projeye dikkat çekti.
TGDF Başkanvekili Akyüz: “Rekabet gücü yüksek bir gıda sanayimiz var”
Bienalin son oturumunun son konuşmacısı olan TGDF Başkanvekili Rint Akyüz ise bienale katılanların gıda sektörünü pek fazla tanımadıklarını belirterek, dolu ve boş bardak örneğiyle sektörü anlattı. Akyüz, şunları söyledi:
“Türkiye aslında şanslı bir ülke. İstanbul merkezli olarak 4 saatlik bir uçuş uzaklığında bir daire çizildiğinde, takriben 1 küsür milyar insan yaşıyor. 2 milyar dolarlık gıda ticareti yapılıyor. Türkiye’nin ihracatı bunun yüzde 1’i bile değil.
Halbuki Türkiye’nin jeopolotik, coğrafi avantajları var. Üstelik Türkiye’nin güçlü bir gıda sanayi var. AB’de 2019 yılında 1 trilyon 192 milyar avroluk gıda cirosu olmuş, Türkiye 71 milyar avroluk rakama ulaşmış. AB’ye son giren 10 üyeyi topladığınızda bir Türkiye etmiyor. Ciro olarak bakarsanız, AB’de yüzde 6’sıyız, 500 bin çalışanla çalışanda yüzde 18’i… 10 ülke ile AB’ye girmiş olsaydık, AB GSYH’sına katkımız yüzde 10’dan fazla olacaktı.
“Gıda ihracatımız, ithalatımızın iki katı”
Türkiye’nin AB’den 2000 yılından beri ihracatı, hep ithalatından 2 misli fazla olarak devam etti. 2012 yılında ufak bir gerileme yaşamışız, dört sene aynı seviyede kalmışız. Bu sene ithalatımız artmış, 12 milyar dolar, ihracatımız 18 milyar dolara gelmiş.
Gümrük duvarları kalkmış olmasına rağmen sektörün rekabet gücü yüksek.
Gıdanın sanayinin temelinde tarım var. Tarımını sanayisine entegre edemeyen ülkenin ayakta kalma şansı yok. Biz edebildik mi? Çok değil.
AB’nin GSYH’sının yüzde 13’ünü gıda üretiyor. Gıda son 9 senede birinci sırada. Türkiye’de 11’inci sırada, birinci sıraya çıkacaktır.
Diğer sanayi kolları gibi belli illerde değil, 52 bin şirketimiz 500 bin çalışanımız ile Türkiye’nin her yanındayız.
Türkiye’nin bir gücü var. Bu gücü tarımdan geliyor. Dünyanın en şanslı ülkelerindeniz diyoruz.
Bardağın boş kısmında neler var?
Gelelim bardağın boş kısmına…
Bir araba düşünün, beygir gücümüz yüksek ama atlarımızı bağlayan o kadar çok şey var ki, sektör buna rağmen yürüyor.
Dünya artık gıda güvencesine yoğunlaşmış vaziyette… 2050 senesinde ülkemizi besleyebilecek miyiz, bu önemli. Çin birkaç yıl önce 6-7 milyar dolar para harcayarak emtia ticaretinde iki büyük şirketi aldı. Bunu da, “Çin’i besleyecek altyapıyı hazırlamak için alıyorum” dedi. Bu vizyon bizde yok. Sürdürülebilirlik için hammadde temini lazım, sıkıntımız yok diye bakıyoruz, doğru. Ancak kendi kendine yeten ülke olmak doğru da değil, gerekli de… Her şeyi üretmek zorunda değiliz. Neyi verimli üretebiliyorsak, ona konsantre olmak zorundayız.
“Türkiye’de serbest piyasa işlemiyor”
Tarımla ilgili emtialar birer borsa ürünüdür. Arz-talebe göre işlem görür. Çiftçi üreteceği ürünün fiyatını bir sene önceden bilir. Türkiye’de tarıma verilen zararlardan bir tanesi borsa sisteminin tarıma girmemiş olması. Bu nedenle emtia fiyatları, dünya fiyatlarının üzerinde olmasıdır.
Bunun dibinde popülizm yatar, devlet arz-talebi gözetmeden verdiği fiyatla fark etmeden çiftçisine en büyük kötülüğü yapar. Çiftçi sıkıntıya girmesin diye, dünya fiyatının üzerinde fiyat verirseniz, kendi gıdanızı vurursunuz. Bizde ekonominin temel kuralı arz-talep dengesi çalışmaz. Bazen çok arzımız sokaklara soğanlar dökülür, bazen de ithal etmek zorunda kalırız.
“Devlet kendi sanayicisi ile rekabet ediyor”
Tarımın ve gıdanın planlaması masa başında yapılmamalı, ekonominin dengeleri yapmalı ki, sanayici olarak bizlerde kendi planımızı yapabilmek imkanına sahip olalım. Bugün bu imkana sahip değil sanayiciler.
Serbest piyasa ekonomisinin çalıştığı söylenir ama böyle bir şey yok. Tarıma çok ciddi bir müdahale var.
Ayrıca serbest rekabet yok. En büyük rakip devlet. Devlet, bir ara terk etmişti geri döndü, gıda ürünlerini kendisi tanzim edip satmaya kalktığında kendi sanayicisi ile rekabet ediyor. Sanayici hammadde ithalatında gümrük vergisi öderken, devlet ödemez.
Bir de en büyük sıkıntı adalet. Hiçbir yapı adil olmadığı gibi gıda ve tarım da adil değil. Normal şartlarda kurumsal yapı kayıtdışı ile mücadele etmek zorunda kalıyor.
Sanayici gözüyle Gıda ve Beslenme Bienali
Sanayici gözüyle Bienali değerlendirirsem, ilk defa bilgi kirliliği bu kadar ciddi olarak odak noktası olarak alındı ve ciddi tespitlerde bulunuldu.
İkincisi ideolojik yaklaşımlar hiç görmedim. Çok bilimsel yaklaşım gördüm.
Gıda katkıları meselesine gelirsek, gıda takviyeleri de gıda katkısı olarak görülüyor. Gıda katkısı öcü olarak basında anlatıldığı için, içerik dediğiniz yine gıda. Tek başına gıda olarak kullanılmayan, gıda içeriği olarak örneğin kakao, kaşık kaşık yemiyorsunuz ama birçok üründe var.”
“Son sözü bakanlık söyler!”
Bienalin kapanışında söz alan Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kodeks Daire Başkanı Selman Ayaz, “Son sözü bakanlık söyler” diyerek, esprili bir dille başladığı konuşmasında, Türkiye’nin kendine tarım ülkesi demeye çekindiğini, tarımın aslında ülkeyi beslediğini ve konunun öneminin yeni anlaşıldığını dile getirdi.
Bilgi kirliliği ve taklit-tağşiş konusunda yeni düzenlemelerin kısa bir süre içinde yürürlüğe gireceğini söyleyen Ayaz, 10 yıla kadar faaliyetten men, 500 bin liraya kadar para cezası gibi ağır yaptırımların uygulanacağını aktardı. Ayaz, cezaların ağırlaştırılması konusunda Adalet Bakanlığı ile toplantılar yapıldığını ve mevcut sistemdeki cezalardaki dengesizlikleri aktardıklarını söyledi.
Türkiye’nin 200’den fazla ülkeye ihracat yapan güçlü bir üretime sahip olduğundan söz eden Ayaz, ülkedeki eksikliklerin yapıcı bir anlayışla çözülebileceğini ifade etti.
“Beslenme multidisipliner bir yaklaşımla ele alınmalı”
Bienalin kapanış konuşmasını yapan Gıda Aydınlatma Platformu Başkanı Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu, iki gün boyunca 300 kişinin katılımıyla 11 oturumda, 35 konu başlığının 58 konuşmacı ile tartışıldığını söyledi.
Yapılan tartışmaların beslenmenin birçok ayağının eksik olduğunu gösterdiğini dile getiren Elmacıoğlu, “Konunun multidisipliner olarak ele alınması gerektiğini buradaki değerli konuşmacıların sunumları gösterdi” dedi.
Elmacıoğlu, Bienalin düzenlenmesine katkılarından dolayı akademisyenlere, TGDF Genel Sekreteri İlknur Menlik ile TGDF Başkanvekili Rint Akyüz’e teşekkür etti.