Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Ocak ayında genetiği değiştirilmiş organizmalar üzerine yaşanan tartışmalara açıklık kazandırmak amacıyla bir soru cevap formu hazırlayarak sitesinde yayınladı.
1990’ların ortalarında genetiği değiştirilmiş ilk gıdaların (herbisite karşı dirençli soya fasulyesi) dünya piyasalarına sunulmasının ardından, bu tür gıdalar konusunda özellikle Avrupa’daki politikacılar, bazı dernekler ve tüketicilerin kaygıları oldu ve diğer pek çok faktör bu kaygıların artmasına yol açtı. Tüketicilerin Avrupa’daki gıdaların güvenliği konusundaki kaygıları genetiği değiştirilmiş gıdalar konusunda tartışmalara yol açtı. Tüketiciler risk değerlendirmelerinin uzun vadede insan ve çevre sağlığı açısından geçerli olup olmadığını sorgulamaya başladılar. Tüketici dernekleri de konuya GDO’ların alerjenik olduğu ve antimikrobik direnç gösterdiği tartışmalarıyla katıldılar.
“Genetiği değiştirilmiş gıdaların hem üretici hem tüketici açısından getirdiği avantajları nedeniyle üretildiği” yaklaşımıyla konuya bakan WHO, üye ülkelerinin, çeşitli kurumların ve tüketici derneklerinin GDO ve GDO’lu gıdalar ile ilgili tartışmalarında yer alan konuları 20 soruluk bir soru-cevap formu haline getirerek sitesinde yayınladı. Geçtiğimiz Ocak ayında yayınlanan WHO dokümanında, GDO’lu ürünlerin avantajları; ürünün düşük fiyatlı oluşunun ve dayanıklılığının sağlanması, besin değeri açısından daha yararlı bir ürüne dönüştürülmesi olarak açıklanıyor.
Dokümanda, GDO’lu bitki yetiştirilmesi hedefinin başlangıçta, ürünün korunması ve iyileştirilmesi amacını taşıdığı belirtiliyor. Hâlihazırda pazarda yer alan GDO’lu ürünlerin, üst düzeyde koruma için böcek ya da virüslerin neden olduğu hastalıklara karşı dayanıklılığı artırılmış ürünler olduğuna değiniliyor.
WHO’nun bakış açısı
WHO Gıda Güvenliği Programının ana hedeflerinden biri de GDO’lu gıdalar gibi risk değerlendirmesi yapılması gereken gıdaların belirlenmesinde ve değerlendirmelerin doğru yapılmasında ulusal otoritelere yardımcı olmak. Farklı GDO’lara farklı genler, farklı yollarla transfer ediliyor. Bu durum, her genetiği değiştirilmiş gıda türünün ve güvenliğinin ayrı ayrı değerlendirilmesini gerektiriyor. Dolayısıyla GDO’lu gıdaların tümü için bir genelleme yapmak mümkün değil.
WHO dokümanında, uluslararası pazarlarda yer alan genetiği değiştirilmiş gıdaların risk değerlendirmesinden geçirildiği ve insan sağlığı açısından risk taşımadıklarının belirlendiği de belirtiliyor. Buna ek olarak, izinli ürünlerin kullanıldığı ülkelerde insan sağlığı açısından herhangi bir etkisinin genel olarak gözlemlenmediği de GDO dokümanında yer alıyor. Genetiği değiştirilmiş gıdaların incelendiği testler FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) ve WHO tarafından değerlendiriliyor.
Dokümanda, şu anda pazarda bulunan genetiği değiştirilmiş gıdaların hiçbiriyle ilgili alerjik bir durum görülmediğine ve GDO ürünlerin pazarlama sonrası gıda güvenliği açısından gözetimi için uygun yöntemler konusundaki müzakerelerin halen devam ettiğine yer veriliyor.
Uluslararası ticaret koşulları
Şu anda yürürlükte olan uluslararası bir yönetmelik yok. Ancak çeşitli uluslararası kurumlar GDO’larla ilgili protokoller oluşturmuş durumda, ülkeler ise yönetmelikleri farklı şekillerde oluşturuyorlar. Bazı ülkelerde genetiği değiştirilmiş gıdalar konusunda henüz bir yönetmelik bulunmazken, bazı ülkelerin yürürlükte olan mevzuatları var ve öncelikle tüketici sağlığına ilişkin risk değerlendirmesine odaklanıyorlar. Bazıları da GDO’larla ilgili insan ve çevre sağlığı açısından riskleri dikkate alan, kontrol ve ticaretle ilgili konulara ilişkin yönetmelikler hazırlıyorlar.
FAO ve WHO tarafından oluşturulan ve gıdayla ilgili standartlar, uygulama kuralları, kılavuz ilkeler ve önerilerle uluslararası kuralları belirlemekten sorumlu bir kurum olan Codex Alimentarius Commission (Codex), GDO’lu gıdaların insan sağlığı açısından risk analiziyle ilgili kuralları oluşturuyor. Bu kuralların amacı, her ürün için ayrı bir pazar öncesi değerlendirme yapılarak ürünün doğrudan etkilerinin ya da istenmeyen sonuçlarının değerlendirilmesini sağlamak. Geliştirilmeye devam edilen bu kurallar Temmuz 2003’te kabul edildi. Codex kurallarının ulusal mevzuatlar açısından bağlayıcı bir etkisi olmamasına karşın, öte yandan bu kurallar, Dünya Ticaret Örgütünün Sağlık ve Bitki Sağlığı Anlaşması’nda temel alındı. Uluslararası ticaret anlaşmazlıklarında da bu kurallara başvuruluyor.
Bu alanda yasal bağlayıcılığı olan Cartagena Biyogüvenlik Protokolü, değiştirilmiş canlı organizmaların sınırötesi hareketlerine ilişkin protokole imza koyan taraflar açısından uyum mecburiyeti olan çevreyle ilgili bir anlaşma. Genetik materyalleri transfer edilebilen ya da çoğaltılabilen değiştirilmiş canlı organizma içeren genetiği değiştirilmiş gıdalar da bu protokolün kapsamında. Protokol, 50’inci ülke de kabul ettikten sonra 2003’te yürürlüğe girdi.
GDO konusunda ne gibi gelişmeler bekleniyor?
Uluslararası düzeyde, gerçekleştirilen yeni gelişmeler FAO, WHO uzmanları ve Codex’in “Biyoteknoloji ile Elde Edilen Gıdalar” konusunda özel olarak görevlendirilmiş bir çalışma kolu tarafından inceleniyor. Doküman, gelecekte genetiği değiştirilmiş gıdalarla hastalıklara ve kuraklığa karşı dirençli bitkiler, beslenme değeri çok daha yüksek ürünler, geliştirilmiş ve iyileştirilmiş niteliklere sahip bitki ve hayvan türleri elde edileceğine vurgu yapıyor.
WHO ne yapıyor?
WHO, genetiği değiştirilmiş gıdalarla ilgili çalışmalarda aktif rol oynuyor. Bunun iki önemli nedeni var. Birincisi; halk sağlığının korunmasında biyoteknolojiden yararlanılması (örneğin, gıdaların besin değerlerinin artırılması, alerjenliğin azaltılması ve daha verimli gıda üretimi gibi). İkinci neden ise genetiği değiştirilmiş gıdaların insan sağlığı açısından olası potansiyel olumsuz etkilerinin bilimsel açıdan incelenmesi.
Gıda üretiminde modern teknolojilerin gerçekten faydalı bir yol sunup sunmadığının enine boyuna değerlendirilmesi gerekiyor. Bu değerlendirmeler, yalnızca insan sağlığı ya da çevrenin korunmasını dikkate alan tek bir açıdan değil, çok yönlü ve bütünsel bir yaklaşımla yapılmalı. Bu amaçla WHO, genetiği değiştirilmiş gıdaların değerlendirilmesi konusunda tüm önemli faktörlerin gözden kaçırılmaması için çok geniş kapsamlı görüşler sunuyor.
Genetiği değiştirilmiş gıdalara ve GDO’lara ilişkin bu bütünsel WHO değerlendirmesi yalnızca güvenlik konusunu değil, gıda güvenliğinin sosyal ve etik yönleri, erişim ve kapasite oluşturma gibi konuları da kapsıyor. Bu nedenle WHO tarafından, bu doğrultuda yapılacak uluslararası akademik ve bilimsel çalışmalara ilgili tüm uluslararası kurumların da katılmaları gerektiği belirtiliyor.
Bu konuda ilk adım olarak WHO Yönetim Kurulu, 2003’te bu konuda hazırladığı raporun içeriğini görüştü. Rapor, FAO ve UNEP (BM Çevre Programı) gibi önemli kurumlarla işbirliği içinde hazırlandı.
AB ve GDO
AB’de GDO’ların onay süreciyle ilgili iki temel yasal düzenleme bulunuyor. Bunlardan biri, GDO’ların çevreye bırakılmasına ilişkin 2001/18/EC sayılı Direktif, diğeri de genetiği değiştirilmiş gıda ve yemlerle ilgili risk değerlendirme sürecine ilişkin 1829/2003/EC sayılı düzenleme. AB’de bu regülâsyonların yürürlüğe girişinden sonra çok sayıda yeni GDO onayı başvurusu bu yasal çerçeveye göre değerlendirildi.
EFSA’nın rolü ve katılımı
EFSA, halihazırda GDO’lara onay vermiyor, 1829/2003/EC sayılı regülasyon ile belirlenen risk değerlendirmesi ölçütlerini kullanarak, GDO’ların insan, hayvan ve çevre açısından güvenlik değerlendirmesini yapıyor. Aynı zamanda GDO uygulamalarıyla ilgili yasal çerçeveye göre çeşitli şekillerde bilimsel görüş sunuyor ve bilimsel temellere dayalı risk değerlendirmesi yapıyor.
2001/18/EC sayılı Direktife göre risk değerlendirmesi ilk olarak bir üye ülke tarafından yapılıyor ve eğer diğer üye ülkeler bu üye ülkenin yaptığı risk değerlendirmesi konusunda farklı görüşler sunarlarsa EFSA’nın tarafsız bilimsel görüşüne başvuruluyor. Her iki durumda da EFSA, GDO’lar için bir görüş hazırlayarak Avrupa Komisyonuna ve Üye Ülkelere sunduktan sonra, bu görüşü kendi web sitesinde yayınlıyor. GDO’larla ilgili onay kararını Avrupa Komisyonu ve AB Üye Ülkeleri veriyor. EFSA, GDO’larla ilgili AB kararları için bilimsel temeli sağlıyor ama Avrupa Komisyonu ve Üye Ülkelerin sorumluluğundaki karar verme sürecine katılmıyor.
EFSA, GDO’lara ilişkin görüşlerinde üye ülkelerden gelen tüm bilimsel yorumları dikkate alıyor. EFSA Haziran 2006’dan itibaren şeffaflık adına GDO’lara ilişkin görüşlerinde bilimsel yorumların nasıl değerlendirildiğini yorum listeleri ve bunlara verdiği yanıtlar halinde açıklıyor.
Ülkemizde durum
AB’de bunlar olurken ülkemizde de GDO’lu gıdalar her platformda tartışılıyor ve bu tartışmalar devam ediyor. Türkiye’de GDO’lu ürünlerin ekimi, üretimi ve araştırmaları ile ilgili mevzuat bulunmuyor. Halen ülkemizde GDO’lu ürünlerin üretimi yasak.
Gen transfer çalışmaları bazında çeşitli üniversitelerde (ODTÜ, AÜZF, SABANCI gibi), teşhis ve karakterizasyon ağırlıklı yapılan çalışmalar da Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Araştırma Enstitülerinde 1998 yılında hazırlanan “Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri” talimatı çerçevesinde deneme ve Ar-Ge çalışmaları şeklinde yapılıyor.
Ülkemizde GDO’lu ürünlerle ilgili ilk gelişme “Cartegena Biyogüvenlik Protokolü”ne atılan imza. Türkiye bu antlaşmayı ilk imzalayan ülkelerden biri oldu ve T.B.M.M’nde onaylanarak 24 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe koydu.
Ülkemizdeki doğal bitki gen kaynağı ile biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilirliği için Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve biyoteknoloji ürünlerinin kullanılması ve dolaşımı konusunda standartların ve mevzuatın oluşturulması ihtiyacı devam ediyor. Bu ihtiyacı gidermek için hazırlanan Biyogüvenlik Yasa Tasarısı ise henüz ilgili tarafların görüşlerine açılmadı.